14 Ekim 2014 Salı

ANNE BIRAK BENİ OLGUNLAŞAYIM!

 
   Çiftçinin biri ekinlerini eker ve bütün bir yıl emek verir fakat ne yağmur ne güneş istediği zamanda çıkmaz ,bir türlü olmaz. O kadar çok emek vermiştir ki yinede hasat zamanı gelip ürünü biçtiğinde emeğinin yarısını ancak alabilir. Adam öyle sinirlenir öle sinirlenir ki, o sinirle Tanrıya gider.

 -Ey  Tanrım ben o kadar emek verdim, o kadar uğraştım sen doğru zamanda yağmur yağdırmayıp, doğru zamanda güneş açtırmadığın için ancak ektiğimin yarısı kadar alabildim. Doğru zamanda yağdırsaydın ve güneş açtırsaydın şimdi bunun iki katı ürünüm olacaktı!

 Tanrı eser gürler ama kuluna da bir ders vermek ister.

- Madem bu işi bilmediğimi iddia ediyorsun al o zaman yağmuru ve güneşi senin emrine veriyorum sen istediğin zaman yağdır, istediğin zaman güneşi açtır.

    Bizim çiftçide mutlulukla gider ve seneye ürün ekeceği zamanı bekler. Artık güneş ve yağmur onun emrindedir. Bahar gelir tohumları eker, ne zaman su isterse ürünler yağmuru yağdırır, ne zaman güneşe gerek duyulsa güneş açtırır. Sahiden de tarla görülmeye değerdir ektiğinden dört katı fazla ürün yetişir çiftçi mutlu böbürlenir;

-Gördün mü Tanrım bak doğru zamanda yağmur yağıp güneş açınca nasılda bir anda ürünlerim arttı!
 Sonunda çiftçi heyecanla ürünlerini biçeceği zamanı bekler ve o gün gelip çatar. Heyecanla tarlaya gider ve ürünleri biçmeye başlar fakat gözlerine inanamaz elini attığı her buğday tanesinin içi çürümüş ve bomboştur tüm tarlayı bu şaşkınlık ve üzüntüyle sürer kala kala elinde önceki yılların bile yarısında bir avuç ürün kalır. Tabi bizim çifçi durur mu ? Gene Tanrıyı suçlayacak ya koşmuş Tanrının yanına.

-Tanrım ben tam zamanında ürünlere yağmur yağdırdım ve güneş açtırdım ama yine de önce ki yılların yarısı kadar olmayacak ürün çıktı oysaki bütün tarla yemyeşildi. Neden böle oldu sen benim rızkıma mı engel oluyorsun?

Tanrı gülümser ve cevap verir.

-Sen onların her ihtiyacı olduğu zaman su ve güneş vererek ekinlerin zorluklarla mücadele etmesine engel oldun ve kendi güçlerini kullanarak olgunlaşmalarına engel oldun!

 Bizimde bu çiftçi gibi hayatı anlamak adına büyük bir derse ihtiyacımız var sanırım.

   Hayatta o kadar çok şeyi kolaylıkla elde etmeye alışıyoruz ve alıştırılıyoruz ki karşımıza çıkan ilk engelde ilk zorlukta ne yapacağımızı bilemez oluyoruz. Bunun sebebini anlamak için aslında dönüp şöyle hayatımızın ilk evrelerine bakmamız yeterli olacaktır.
“ Hımm kimmiş o seni döven çocuk göster de haddini bildireyim”
“ Bey yeni telefon çıkmış bizim kız ondan istiyor. İyide arkadaşlarından geri mi kalsın”
“ Dur dur ! Sen dökersin ben taşırım.”
“ Aaaa olur mu evladım ben gelir evini temizlerim”
“Bırak canım ben toplarım yatağını sen geç kalma”

Bu örnekleri oldukça artırabiliriz sanırım ve birçoğumuz için hiçte yabancı değil belki sizin için yabancıdır da hani bir arkadaşınızın başına gelmiş olabilir diye söylüyorum J

 Çocuklarımızda hayata ektiğimiz birer tohum aslında. Anne ve babalar olarak yeterince onları kötü yönde etkileyecek iletişim hataları yaparken birde üstüne onun kendi başına mücadele edip gerçek olgunluğa ulaşmamaları için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. İyi anne, baba olma kavramını çocukların her istediğini her an yapmakla karıştırır olduk. Hele yeni yetiştirilen Z kuşağı nesil bu konuda oldukça şansız gibi görünüyor. Hem çağın teknoloji çılgınlığı hem de güven problemleri bir araya gelince oldukça korumacı ve iletişimsiz bir nesil yetiştirilmekte. Doğal süreç tamamen ortadan kalkıyor. Çocukların büyük bir çoğunun karşılaştığı en büyük sorun internetin olmayışı ya da oynadıkları oyunda level atlayamamaları oluyor. Sokaktan üstü başı çamur içinde gelen çocuk görmek oldukça zorlaştı. Hele kendi başlarına bir sorunun üstesinden geldiklerini görmek!İmkanlarımızı son safhasına kadar zorlayıp elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Ve bunu yaparken farkında olmadan onların doğal büyüme süreçlerini sabote edip potansiyel güç kaynaklarını kullanarak olgunlaşmalarına da engel oluyoruz. Bir çok anne baba bu yazıyı okuyunca çevre, şartlar ve modern hayatın gerekliliklerinin bunlar olduğunu da savunabilirler. Yine de bu onlara kendi güvenli olduğunu düşündüğünüz ortamlarında , kapasitelerini ortaya çıkaracak imkanlar sunmamıza engel değil! Bırakın yatağını kendi toplasın günlerce dağınık kalsın! Bırakın banyosunu kendi yapsın! Bırakın okula otobüsle metroyla gitme imkanı varsa onla gitsinler! Bırakın kendi kıyafetini kendi seçsin saçma sapan bile olsa seçsin ve öyle giyinsin! Ev kirlenecek diye korkmayın bırakın yemeğini kendi yesin! Bırakın gençleri yarış atı gibi koşturmaktan onlara hayallerinin ne olduğunu sorun ! Bırakın sizin istediğiniz ve olmak istediğiniz gibi avukat , hakim, doktor , mühendis olmasınlar !Bırakın çocukları hatalar yapsınlar ve ders alıp olgunlaşsınlar! Bırakın çocukları onlar güneşsiz , susuz kalsınlar zaman zaman ve vermek için meyvelerini mücadele etsinler , fırtınayla , karla , yağmurla!Bırakın çocukları ki hayatta ilk gördükleri zorlukta pes edip kalmasınlar ! Bırakın ki çocukları yeşil başlı fakat içi boş ekin tarlası gibi kalmasınlar! Yalnız sevmeyi bırakmayın onları her koşulda ve her şartta!

  Çocukların musmutlu yaşayacağı bir dünya dileğiyle.

Tuba Aydoğan

Öğrenci Koçu


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder