Uzun zamandır izlediğim bir filmden bu kadar
etkilediğimi hatırlamıyorum. Nedeni üzerinde tüm gün kafa yorup gece uzun uzun kendimi hangi karakterle özdeşleştirdiğimi aradım. Neydi almam gereken mesaj ve belki anlatmam gereken.?
İşte buradayım heybemdekileri anlatmak adına…
Room
(Gizli Dünya) Lenny Abrahamson Yönettiği ve senaryosunu gene
aynı ismi taşıyan kitaptan uyarladığı 2015
Kanada-İrlanda ortak yapımı bir dram filmi. Filmde Brie Larson ve Jacob Tremblay
başolde… Film çok fazla gösterimde
kalmamış ve 4 dalda oscara aday gösterilmiş. Dirilişi izlemeden önce izlemiş
olsaydım benim için 2015 ve 16’nın oscarlık filmi olarak zihnime kazınacaktı.
Konusuna gelince; 24 yaşındaki
Joy (Brie Larson), 7 yıl önce Old Nick (Sean Bridgers) dediği bir adam
tarafından kaçırılmış ve o günden bu yana evinin arkasındaki küçücük bir
kulübede Jack ile tutsak olarak yaşamaktadır. Old Nick'in devamlı tecavüzlerine
maruz kalan Joy, bu 7 yılın son 5'ini, Nick tecavüzleri sonucu doğan oğlu Jack
(Jacob Tremblay) ile geçirmiştir.
Filmden çıkarılan derslere gelince;
1-EN BÜYÜK HAPİSENE KENDİ ZİHNİNDİR
Jack ve
Joy filmde bir odada yaşar ve bu oda onların gerçekliği olmuştur. Jack’in
dışardaki dünyadan hiç haberi yoktur çünkü ona öğretilen tüm gerçeklik o
odadır… Odadaki masa, sandalye, dolabı ve lavabosu… Odanın sınırları içinde sonsuz bir dünya
kurmuştur… Hatta filmin bir karesinde o küçük odayı tarif ederken şöyle der; “
Her yöne doğru sonsuza kadar gidiyordu”… Annesinin ona inandırdığı dünyanın
içinde “Kapılar ve kapılar var başka
içeriler ve başka dışarılar” oluşturmuştu…
Hayatımızda kapılardan ve kapılardan, içerilerden ve dışarılardan ibaret
değil mi? Her inanç veya seçim yeni bir kapı ve yeni bir içeri oluşturuyor…
Kimi inanç bizi o kapının ardına izole olmuş bir hayata hapsederken dışarda
olan bitenden bir haber yaşıyoruz… Kimi ise yepyeni ufuklar açabiliyor.
Ne
diyordu Morpheus, Neo’ya: “Bu senin son şansın. Artık geri dönüş yok.
Mavi hapı alırsan hikâye sona erer. Yatağında uyanırsın ve inanmak istediğin
her neyse ona inanırsın. Kırmızı hapı alırsan harikalar diyarı’nda kalırsın.
Ben de ‘tavşan deliği’nin gittiği yerleri gösteririm… Unutma, sana vaat ettiğim
tek şey gerçek, daha fazlası değil…”
Bu soruyu hep
sormuşumdur kendime ya odanın içinde olduğumu fark edemezsem? Ya hiç uykuda
olduğumu bilmezsem?... Uyanma ve odanın dışına çıkabilmek için ihtiyacımız olan
nedir acaba? Joy’yu bu dünyadan uyandıran ve odanın dışına çıkmak için harekete
geçiren şey tehdit algısıydı… Korkuların, yapamayacağına olan inancın bunlar
senin cehennemin ve hapishanen oluyor zamanla… Peki senin dışarı çıkman için ne
olması gerekiyor hayatında?
2-BÜTÜN GÜÇ DAMARLARINDAKİ ASİL
KANDA MEVCUTTUR….
Joy kalıplar
kurallar ve ona verilen sınırlarla çizdiği hayatından artık özgürleşmek ve
dışarı çıkmak istiyordu. Yıllarca yaşadığı durum onu güçsüzleştirip umutsuzlaştırsa
da bir yerlerde kalan bir gücü vardı. Fakat bu sınırlara kendi çocuğunu o kadar
inandırmıştı ki Jack kesinlikle yeni bir dünya olduğuna inanmıyordu. Ona göre o kapının dışı uzaydı… Joy oluşturduğu bütün
kavramları jack’in sorgulamasını sağlayarak ancak ikna etmişti. Ve sorgulama
değişimi getirmişti. İçerdeysen kimse
sesini duymuyordu… Kendin bile zamanla kendi sesine yabancılaşıyorsun… Ancak
sorgulamak değişimi giden ilk adımı atmanı sağlıyor… Dışarı çıkmak ve sesini
duyurmak için bir güce ihtiyacın var… Joy
kendine olan inancını sesini duyurmak için kullanıyor. Ve aslında
unuttuğu bir güçtü bu… Peki sen sınırların ötesine geçmek için hangi güce
sahipsin içinde… Ne var seni o hapishaneden çıkaracak? En büyük sır ise şu;
ihtiyacın olan potansiyel sende mevcut. Dışarı çıkmaya niyet etmen onu bulman
için sana bir işaret olacak…
3-DEĞİŞİM SANCILIDIR...
Filmde Jack’in uzayı gösterdiğini sandığı bir
“Tepe Pencere” var odada. Oradan ışık alıyorlar veya gündüz gece olduğunu fark
edebiliyorlar… O tepe pencereden alınan ışık olmasa 7 yıl boyunca aynı
mahkûmiyeti yaşamazlardı büyük olasılıkla…
Hayatımızda oluştuğumuz sınırlar ve duvarlar içinde bahanelerimizle
küçük pencereler oluşturuyoruz kendimize.
Joy ve Jack’te filmde yeni dünyaya adapte olmaya çalışırken hayli zor
zamanlar yaşarlar, adapte olamazlar… Hatta Jack sınırın dışına çıktığı ilk anda
odaya geri dönmek ister. Biz de rahatlık alanında çıktığımız anda ona geri
dönmek için tekrar bahanelere “Tepe Pencereler” ihtiyaç duyarız…
Daha doyumlu ve mutlu yaşamak için değiştirmen gereken davranışlar olduğunu
bilirsin ama bir türlü hayata geçiremezsin… Çünkü değişim sancılı bir süreçtir…
Alışıla gelmiş bütün sınırlarını arkada bırakıp yeni bir yola koyulmak, üstelik
bu şimdiye kadar senin güvenli diye bildiğin alandan daha çok bilinmezle dolu
olana doğru yolculuğa çıkmak , ürkütücü gelebilir. Alice tavşan deliğinden
geçerken başına gelecekleri bilmiyordu ve nitekim bir sürü olayla, zorlukla
karşılaştı. Sonuç hakikate ulaşmıştı… Tırtılın kelebeğe dönüşü, annenin
yavrusuna dünyaya getirdiği yeni bir doğumun gerçekleştiği her an zorludur.
Kendinden yeni bir sen inşa edersin… Peki sen değişim sancısını göze alabiliyor
musun? Bütün o sığındığın tepe pencerelerin ışıkları sönmeden, tamamen
karanlığa gömülmeden sınırlarının dışına çıkmaya niyetli misin?
4-KAPI AÇIKSA GERÇEKTEN ODA OLMAZ…
Filmin ikinci yarısında müthiş bir paradoks var… “Dışarıda olmak içeride
olmadığın anlamında değildir.” Yazının başında belirttiğim kapılar ve kapılar
başka dışarılar ve başka içeriler vardı. Bir içerden özgürleşip yeni bir
dışarıya mahkum olmak değildi özgürleşmek… Tamamen sınırları kaldırmaktı.
Toplum kültür ve kural felsefesini bir kenara bırakmak gerekiyor bu satırlarda.
Bahsettiğim kendi zihninde ne kadar özgürsün? Kurtulduğunu sandığın her kaos ve
seni üzen her anıdan bir diğerine atlamak
pek bir moda bu günlerde… Hep beni bulurlar da cabası…
Filmde de Joy odadan kurtulmuş olmasına rağmen yeni bir hapishaneye
düşer ve kendini bir türlü toparlayamaz. Kurban psikolojisi, ve suçlama
psikolojisi içinde özgür olduğunu sandığı yeni dünyada başka bir sınır
oluşturur.
“Kimse yalnızken güçlü değildir” der Jack, annesine destek olmak
isterken… İleriye ve ileriye giderken tek ihtiyacımız olan içsel kaynaklarda
değildir aslında… Dışsal kaynaklara güçlere yani bizi seven insanların
desteğine de ihtiyaç duyarız. Kurban psikolojine girmiş bireyler maalesef bu
yardımları red ederek yeni bir cehennem oluşturmakta kendine…
Gerçek şu ki hayat her zaman adil değil… Her zaman mutlu olmak diye bir
hastalıkta yok!.. Kimi zaman düşeceğiz, kimi zaman kalkacağız… Bazen kendi
sebep olmadığımız sorunlar bile yaşayacağız!
“Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var” diyor ya şaiir…
Hepsinden bir şey öğrenmeye ve yol almaya devam edeceğiz…
Yola devam etmek içinse vedalaşmak o noktadan ayrılmak gerekiyor…
Ve geçmişte olduğun noktaya uzaktan bakmak… Ancak odanın dışında onun ne
kadar dar olduğunu anlayabiliyorsun…
Hoşçakal beni üzen anılar, hoşçakal hatalarım, hoşcakal yanlış
ilişkiler, hoşçakal sınırlarım, hoşçakalın…