22 Ekim 2016 Cumartesi

DIŞARIDA OLMAK İÇERİDE OLMADIĞIN ANLAMINDA DEĞİLDİR...( ROOM Filmi)




Uzun zamandır izlediğim bir filmden bu kadar etkilediğimi hatırlamıyorum. Nedeni üzerinde tüm gün kafa yorup gece uzun  uzun kendimi hangi karakterle özdeşleştirdiğimi aradım. Neydi almam gereken mesaj ve belki anlatmam gereken.? İşte buradayım heybemdekileri anlatmak adına…
Room (Gizli Dünya)  Lenny Abrahamson Yönettiği ve senaryosunu gene aynı ismi taşıyan kitaptan uyarladığı 2015  Kanada-İrlanda ortak yapımı bir dram filmi.  Filmde Brie Larson ve Jacob Tremblay başolde…  Film çok fazla gösterimde kalmamış ve 4 dalda oscara aday gösterilmiş. Dirilişi izlemeden önce izlemiş olsaydım benim için 2015 ve 16’nın oscarlık filmi olarak zihnime kazınacaktı.
Konusuna gelince; 24 yaşındaki Joy (Brie Larson), 7 yıl önce Old Nick (Sean Bridgers) dediği bir adam tarafından kaçırılmış ve o günden bu yana evinin arkasındaki küçücük bir kulübede Jack ile tutsak olarak yaşamaktadır. Old Nick'in devamlı tecavüzlerine maruz kalan Joy, bu 7 yılın son 5'ini, Nick tecavüzleri sonucu doğan oğlu Jack (Jacob Tremblay) ile geçirmiştir.

Filmden çıkarılan derslere gelince;
1-EN BÜYÜK HAPİSENE KENDİ ZİHNİNDİR
 Jack ve Joy filmde bir odada yaşar ve bu oda onların gerçekliği olmuştur. Jack’in dışardaki dünyadan hiç haberi yoktur çünkü ona öğretilen tüm gerçeklik o odadır… Odadaki masa, sandalye, dolabı ve lavabosu…  Odanın sınırları içinde sonsuz bir dünya kurmuştur… Hatta filmin bir karesinde o küçük odayı tarif ederken şöyle der; “ Her yöne doğru sonsuza kadar gidiyordu”… Annesinin ona inandırdığı dünyanın içinde  “Kapılar ve kapılar var başka içeriler ve başka dışarılar” oluşturmuştu…
 Hayatımızda kapılardan ve  kapılardan, içerilerden ve dışarılardan ibaret değil mi? Her inanç veya seçim yeni bir kapı ve yeni bir içeri oluşturuyor… Kimi inanç bizi o kapının ardına izole olmuş bir hayata hapsederken dışarda olan bitenden bir haber yaşıyoruz… Kimi ise yepyeni ufuklar açabiliyor.
Ne diyordu Morpheus, Neo’ya: “Bu senin son şansın. Artık geri dönüş yok. Mavi hapı alırsan hikâye sona erer. Yatağında uyanırsın ve inanmak istediğin her neyse ona inanırsın. Kırmızı hapı alırsan harikalar diyarı’nda kalırsın. Ben de ‘tavşan deliği’nin gittiği yerleri gösteririm… Unutma, sana vaat ettiğim tek şey gerçek, daha fazlası değil…”
Bu soruyu hep sormuşumdur kendime ya odanın içinde olduğumu fark edemezsem? Ya hiç uykuda olduğumu bilmezsem?... Uyanma ve odanın dışına çıkabilmek için ihtiyacımız olan nedir acaba? Joy’yu bu dünyadan uyandıran ve odanın dışına çıkmak için harekete geçiren şey tehdit algısıydı… Korkuların, yapamayacağına olan inancın bunlar senin cehennemin ve hapishanen oluyor zamanla… Peki senin dışarı çıkman için ne olması gerekiyor hayatında?
2-BÜTÜN GÜÇ DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR….
Joy kalıplar kurallar ve ona verilen sınırlarla çizdiği hayatından artık özgürleşmek ve dışarı çıkmak istiyordu. Yıllarca yaşadığı durum onu güçsüzleştirip umutsuzlaştırsa da bir yerlerde kalan bir gücü vardı. Fakat bu sınırlara kendi çocuğunu o kadar inandırmıştı ki Jack kesinlikle yeni bir dünya olduğuna inanmıyordu. Ona göre  o kapının dışı uzaydı… Joy oluşturduğu bütün kavramları jack’in sorgulamasını sağlayarak ancak ikna etmişti. Ve sorgulama değişimi getirmişti.  İçerdeysen kimse sesini duymuyordu… Kendin bile zamanla kendi sesine yabancılaşıyorsun… Ancak sorgulamak değişimi giden ilk adımı atmanı sağlıyor… Dışarı çıkmak ve sesini duyurmak için bir güce ihtiyacın var… Joy  kendine olan inancını sesini duyurmak için kullanıyor. Ve aslında unuttuğu bir güçtü bu… Peki sen sınırların ötesine geçmek için hangi güce sahipsin içinde… Ne var seni o hapishaneden çıkaracak? En büyük sır ise şu; ihtiyacın olan potansiyel sende mevcut. Dışarı çıkmaya niyet etmen onu bulman için sana bir işaret olacak…

3-DEĞİŞİM SANCILIDIR...
Filmde Jack’in uzayı gösterdiğini sandığı bir “Tepe Pencere” var odada. Oradan ışık alıyorlar veya gündüz gece olduğunu fark edebiliyorlar… O tepe pencereden alınan ışık olmasa 7 yıl boyunca aynı mahkûmiyeti yaşamazlardı büyük olasılıkla…  Hayatımızda oluştuğumuz sınırlar ve duvarlar içinde bahanelerimizle küçük pencereler oluşturuyoruz kendimize.
Joy ve Jack’te filmde yeni dünyaya adapte olmaya çalışırken hayli zor zamanlar yaşarlar, adapte olamazlar… Hatta Jack sınırın dışına çıktığı ilk anda odaya geri dönmek ister. Biz de rahatlık alanında çıktığımız anda ona geri dönmek için tekrar bahanelere “Tepe Pencereler” ihtiyaç duyarız…
Daha doyumlu ve mutlu yaşamak için değiştirmen gereken davranışlar olduğunu bilirsin ama bir türlü hayata geçiremezsin… Çünkü değişim sancılı bir süreçtir… Alışıla gelmiş bütün sınırlarını arkada bırakıp yeni bir yola koyulmak, üstelik bu şimdiye kadar senin güvenli diye bildiğin alandan daha çok bilinmezle dolu olana doğru yolculuğa çıkmak , ürkütücü gelebilir. Alice tavşan deliğinden geçerken başına gelecekleri bilmiyordu ve nitekim bir sürü olayla, zorlukla karşılaştı. Sonuç hakikate ulaşmıştı… Tırtılın kelebeğe dönüşü, annenin yavrusuna dünyaya getirdiği yeni bir doğumun gerçekleştiği her an zorludur. Kendinden yeni bir sen inşa edersin… Peki sen değişim sancısını göze alabiliyor musun? Bütün o sığındığın tepe pencerelerin ışıkları sönmeden, tamamen karanlığa gömülmeden sınırlarının dışına çıkmaya niyetli misin?
4-KAPI AÇIKSA GERÇEKTEN ODA OLMAZ…
Filmin ikinci yarısında müthiş bir paradoks var… “Dışarıda olmak içeride olmadığın anlamında değildir.” Yazının başında belirttiğim kapılar ve kapılar başka dışarılar ve başka içeriler vardı. Bir içerden özgürleşip yeni bir dışarıya mahkum olmak değildi özgürleşmek… Tamamen sınırları kaldırmaktı. Toplum kültür ve kural felsefesini bir kenara bırakmak gerekiyor bu satırlarda. Bahsettiğim kendi zihninde ne kadar özgürsün? Kurtulduğunu sandığın her kaos ve seni üzen her anıdan bir diğerine atlamak  pek bir moda bu günlerde… Hep beni bulurlar da cabası… 
Filmde de Joy odadan kurtulmuş olmasına rağmen yeni bir hapishaneye düşer ve kendini bir türlü toparlayamaz. Kurban psikolojisi, ve suçlama psikolojisi içinde özgür olduğunu sandığı yeni dünyada başka bir sınır oluşturur.
“Kimse yalnızken güçlü değildir” der Jack, annesine destek olmak isterken… İleriye ve ileriye giderken tek ihtiyacımız olan içsel kaynaklarda değildir aslında… Dışsal kaynaklara güçlere yani bizi seven insanların desteğine de ihtiyaç duyarız. Kurban psikolojine girmiş bireyler maalesef bu yardımları red ederek yeni bir cehennem oluşturmakta kendine…

Gerçek şu ki hayat her zaman adil değil… Her zaman mutlu olmak diye bir hastalıkta yok!.. Kimi zaman düşeceğiz, kimi zaman kalkacağız… Bazen kendi sebep olmadığımız sorunlar bile yaşayacağız!
“Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var” diyor ya şaiir…
Hepsinden bir şey öğrenmeye ve yol almaya devam edeceğiz…
Yola devam etmek içinse vedalaşmak o noktadan ayrılmak gerekiyor…
Ve geçmişte olduğun noktaya uzaktan bakmak… Ancak odanın dışında onun ne kadar dar olduğunu anlayabiliyorsun…
Hoşçakal beni üzen anılar, hoşçakal hatalarım, hoşcakal yanlış ilişkiler, hoşçakal sınırlarım, hoşçakalın…

Tuba Aydoğan 
Terapist/ Eğitmen