30 Kasım 2014 Pazar

GELECEKTEN MESAJINIZ VAR !

Keşke 10 yıl önceye dönebilsem! Keşke şu anki aklım olsa o zaman bu hataları yapmazdım! Keşke şimdi o ana dönsem nasılda farklı yaşardım!
Keşke … Keşke ….
O kadar çok bu cümleyi kullanıyoruz ki! Farkında olmadığımız bir şey var aslında bu durumda! O anları yaşamamış olmasaydın şu an ki sen olman mümkün olur muydu? Bu kadar tecrübeyi yaşadığın hatalar, yanlışlar olmadan edinebilir miydin?

Bilgenin birine  başarısının sırrını sorarlar.
“İki kelime” der ve ekler: “Doğru kararlar.”
O kararları nasıl alabildiğinin sırrını sorarlar.
“Tek kelime” der: “Tecrübe.”
Tecrübenin sırrını sorduklarında ise şu cevabı  verir:
“İki kelime” der: “Yanlış kararlar.”

Çok mu mutsuzsun yanlış kararlarından dolayı? Çok mu pişmansın? Yaptıkların sana ağır maliyetler mi getirdi? Ben bu başarıyı istemiyorum bu tecrübe durumu olmadan da doğru kararlar almak, doğru adımlar atmak mı istiyorum diyorsun? O zaman geçmiş yerine geleceğe gitmeye ne dersin ?
 NLP’nin varsayımlarından biride, başarısızlık diye bir şey yoktur geri bildirim vardır. Ben bundan ne öğrendim? Yaşadıklarınızı öylesine mi yaşıyorsunuz ya da gerçekten bu olaydan aldığınız dersleri geleceğe uyarlıyor musunuz? Ya da hiç yaşamadan geleceğin provasını yapıyor musunuz? Başarılı insanların sırlarından biride yapacakları önemli konuşmaların veya işlerin provasını zihinlerinde yaşamalarıdır.
 Hadi küçük bir oyun oynayalım! 10 yıl önceye dönüp keşke demek yerine 10 yıl sonraya gidelim. Zihninizde bir sinema filmi gibi geleceğinizi tasarlayın nerdesiniz, ne yapıyorsunuz, nasıl hissediyorsunuz ve 10 yıl sonraki sen şimdi ki sene ne söylerdi acaba? Şu an neyi farklı yapmalısın ki gelecekte tekrar başa dönüp keşke dememelisin? Şu an yapmadığın ne için keşke diyeceksin? Anı yaşamadığın için mi, ertelediğin hayalin için mi, üzdüğün insanlar için mi, sırf hava kapalı diye içinden lanet edip kendini eve kapattığın günler için mi, elindeki işi daha sonraya erteleyip çocuğunla geçirmediğin 10 dk için mi? Yağmurda yürümediğin için mi? Sevdiğini söylemediğin için mi? Dans etmediğin için mi, daha çok spor yapmadığın için mi? Beslenmene dikkat etmediğin için mi? Kitap okumadığın için mi? İçinden geldiği gibi davranmadığın için mi? Ekibini iyi yönetmediğin için mi? İşin için gerekli eğitimleri almadığın için mi?

Ne diyor şair;

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına    
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.

 Hadi çok zor değil gözlerini kapa gelecekten mesajın var ?


Tuba Aydoğan
NLP& Kişisel Gelişim Uzmanı


17 Kasım 2014 Pazartesi

Aşk MI? Aşk Sandıklarımız MI?

Kasım ayının farklı bir büyüsü var AŞK üzerinde.  “Kasımda aşk başkadır” derler ya öyle bir inanış yerleşmiş bilincimize.
Kasımda mı başka sadece AŞK, yoksa AŞK’IN kendisi mi zaten bambaşka?

İnsan ruhu bedenine üflenmeden önce bile aşk vardı. Mitolojik hikâyeler, Mecnunlar, Jülyetler… Zaman geçtikçe aşkın kavramı da bambaşka bir boyut aldı. Gerçek aşk neydi sahi?
Kafamızda oluşturduğumuz standartlara uygun ve ihtiyaçlarımıza binaen toplumunda onayladığı bir ilişki yaşamak mıydı?

Gerçekten neden âşık oluyorsun? Bu ilişki gerçek sevgi mi ? Hangi ihtiyacını karşılıyor? Yalnızlığını mı, sevmek mi, sevilmek mi, geçmiştekini unutmak mı, sırf can sıkıntın mı, cinsel yaşam mı, yoksa sadece egonu mu koruyorsun?
 
Birçoğumuz bu ihtiyaçları karşılayacak birine duygularımızı yoğunlaştırıyor adına da aşk deyip çıkıyoruz işin içinden. İhtiyaçlarımızın karşılanmadığını gördüğümüzde ise aşk acısı çekiyorum diyoruz. Aslında bu aşk acısı değil! Bu sadece yapılan alışverişin karşılıksız çıkması. Gerçekte ne vermeye hazırsın ki almayı bekliyorsun? Aşk verdin mi  ki aşk istiyorsun! İlk dönemeçte tipiye tutulan bir çıkar çatışmasına dönüşüyor ilişkiler ve kaçınılmaz sonuç; AŞK diye bir şey yok!

En son ne zaman gerçekten sevdin? En son ne zaman hiçbir şey beklemedin ilişkinden? En son ne zaman affettin? Ne zaman aradığın hiçbir ihtiyacına cevap vermeyen sana uymayan sırf “O” olduğu için birini sevdin?
Aşka sahip mi olmak istiyorsun, doyumlu bir ilişki yaşamak mı ? O zaman her şeyden vazgeçmeye hazır olmalısın! Egondan, yalnızlık hissinden, can sıkıntından, cinsel dürtülerinden, beklentilerinden…

 “Mum Gibi erimiyorsa insan, yanıyorum dememeli. Yanmaktan korkuyorsa kişi, aşk kapısından girmemeli. Ya kor yürekli olmalı insan, ya da kor barındıracak yürekli. “


Tuba Aydoğan

Yaşam Koçu


4 Kasım 2014 Salı

İMDAAAT! BİLGİSAYARIMA VİRÜS BULAŞTI.


Bu hafta son zamanlarda danışanlarımdan sıklıkla duyduğum bir konuya değinmek istedim.

“Kafamı boşaltmaya ihtiyacım var!”

  Bilgisayarlar insan beyni modellenerek oluşturulmuştur. Henüz insan beyninin kapasitesine ulaşan  ve bu kadar mükemmel işleyen bir bilgisayar  üretmek mümkün olmadı. İş bu haldeyken nasıl oluyor da bu müthiş işlemcili ve hafızalı beynimizi doldurabiliyoruz? (İNSAN BEYNİNİN HAFIZA KAPASİTESİ: 200 terabyte) Bilgisayarlarımızın kapasitesi dolduğu anda yaptığımız çok basit bir işlem vardır “SİLMEK” . Bilgisayarınızı yavaşlatan ve arka planda çalışan ne kadar gereksiz şeyler varsa siler yada tam performans almak için format atarız.  Peki bunu neden beynimiz için yapmıyoruz?
  Öncelikle arka programımızda çalışan gereksiz programlara bir bakalım. “Korkularımız ve kaygılarımız” gereksiz çalışan programlardan sadece biri. Farkında olmadan gelecekten kaygılanır ve kendi kendimize yersiz korkular oluştururuz. Çoğu zaman da bunların farkına bile varmayız. Fakat onlar arka planda size fısıldar durur. Öncelikle beyninizde sizle konuşan bu iç sese gerçekten kulak vermek gerek sizin için ne söylüyor? Korkuları gerçekçi mi ? Sizi korumaya mı çalışıyor yoksa sadece kuruntudan mı ibaret?  Korkuları yenmenin en güzel yöntemi onların üstüne gitmektir. Onlara soracağınız sorularla gerçekçi olup olmadıklarını anlayabilirsiniz! Beyninize işleyecek iyi bir görev vermezseniz emin olun o sizin için bulur ve bunlar hiçte olumlu şeyler olmaz!
  Diğer gereksiz programlardan biride geçmişe takılı kalmaktır. Beyninizde sürekli yaşanmış kötü olayları canlı bir film gibi izleyip durmakta bardağınızın günden güne dolmasına neden olacaktır. Mevlana der ki ; Dünle beraber gitti, cancağızım ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım. Yaşanacak her şey yaşandı ve bitti. Kendinize sormanız gereken yaşanan olaylardan “Ne öğrendim?” olmalıdır.
  Birde enerji emiciler var tabiî ki! Beyninize tıpkı bilgisayarınıza bulaşmış ve bir türlü kurtulmadığınız ve tüm işletim sisteminizi mahfeden “virüsler” mevcut. Bunun için sizinde kendiniz için geliştirdiğiniz bir virüs koruma programınız olmalı. Bu programın en güçlü kaynağı ve temeli “Kendinize güven ve olumlu inançlar” dır. Etrafınızda sizi ne kadar aşağı çekmek isteyen, yapamazsınız diyen “virüsler” olsa da inançlarınız ve kendine güveniniz sizi bir kalkan gibi koruyacaktır.
   Peki sadece sebepler bunlar mı? Tabiî ki değil! Bazen gerçekten soluk almaya ihtiyacınızda olabilir? Hayatı bir yarış gibi algılayıp hiç durup dinlenmeden tırmanmak bazen soluğunuzun tıkanmasına neden olabilir. Yorulduğunuzda dinleneceğiniz tepeleriniz olsun güzel yemyeşil düzlükler. Bunlar belki bir dost , belki bir kitap , belki  kısa bir tatil , uzun doğa yürüyüşleri  yada meditasyon bile olabilir. Aslında meditasyon beynimizi terbiye etmek için çok güçlü bir yöntemdir. Günlük hiç bir şey düşünmeden  iç dünyamıza yapacağımız 10’ar dakikalık yolculuk aklımızı kurcalayıp bizi sürekli yoran iç sesimizi de terbiye etmemizde mucizeler yaratabilir. 

Bırakın hayat sizin için aksın, siz hayat için akmayın!

Bu muhteşem kasım ayının tadını çıkaracağınız, kurumuş yaprakların sesini kulaklarınızda duyacağınız ve tüm güzelliklerini yaşayacağınız bir ay olması dileğiyle. Unutmayın doğa bile yeniden doğmak için yaprak döküp kendini tazeliyor.

 Yenilenmeniz ve yeniden doğmanız dileğiyle.

Sevgilerimle

Tuba Aydoğan

Yaşam&NLP Koçu