16 Mart 2015 Pazartesi

LANET OLASI YAŞAM KOÇLARI :)

Bu sabah metroda yolculuk yaparken  bir kitap okuyorum, kitabı ve yazarın adını vermeyeceğim ama bu yazıyı yazmama  vesile olduğu için kendine teşekkür etmek istiyorum. Kitabın daha ilk başından başlayarak Yaşam koçlarına göndermeler yapılıyor. Devamını okuduğunuzda ise durum o kadar komikleşiyor ki bir koçun söylediği şeylerin hemen hemen aynısını kulağını sol taraftan tutarak anlatıyor.
Neden birçok meslek gurubu Yaşam Koçlarına karşı? Psikologlar, rehber öğretmenler, insan kaynakları, üst düzey yöneticiler, doktorlar, diyetisyenler hatta ve hatta son zamanların modası din adamları…
Koçluk nedir ne değildir kısmını teknik olarak anlatmayacağım bunun için bu alanda yıllarını vermiş emek harcamış üstatların yeteri kadar değerli ve açıklayıcı kitaplarında fazlasıyla bahsediliyor. Bende elimden geldiği kadar katıldığım radyo programlarında ve eğitimlerimde bahsediyorum.

Yukarda bahsettiğim meslek guruplarının hepsi için bir üniversite mezunu olmak gerekiyor hatta fark yaratabilmek için yüksek lisans, doktora yapmanız ve bir alanda uzmanlaşmanız gerekiyor. Uzun yıllar emek harcıyorsunuz. Haliyle birkaç ay eğitim almış ve Yaşam Koçuyum diyen kişilere inanılmaz bir savaş açılıyor. Daha bu işe ilk gönül verdiğimde “Ne yani şimdi sen orta düzey bir yönetici olarak üst düzey yöneticilerine koçluk mu yapacaksın? Sen okumuş kültürlü insanlara nasıl koçluk yapacaksın iki soru sorsa kalırsın” ve daha nicesi gibi olumsuz tepkilerle karşılaştığım olmuştur.
Koçluğun sadece çıkıp hadi sen harikasın yapabilirsin, başarırsın, işte bu deyip alkış kıyamet danışanları ya da katılımcıları gaza getirmek olduğu sanılır. Oysaki koçluk süreci bir yolculuktur. Hedefi belli,planı yapılmış, süresi belirlenmiş bir yolculuktur bu. Burada karıştırılan nokta koçluğun bir terapi yöntemi sanılmasıdır. Koçluk bir terapi yöntemi değildir. Genelde koçluk programları tek başına verilmemektedir. Koçluk NLP ile birlikte kullanıldığı için sanki koçlar terapi yapıyormuş gibi algılanır. Aslında NLP’nin birçok tekniği bilişsel davranışsal terapiden gelmektedir. Çünkü NLP modelleme yapılarak oluşturulmuştur. Yaratıcıları Bandler ve Grinder  ünlü hipnoterapist Ericson ,Virginia Satir ve Gestalt terapiyi modellemişlerdir. Ne Bandler ne Grinder ikisi de ne pskilogtur, ne  öğretmen ,ne doktor. Biri dil bilimci diğeri ise bilgisayar mühendisiydi.

Mesleğimizin suiistimal edildiği bir gerçektir. Yanında yürüdüğü insana koçluk yapıyorum deyip yıllarını mesleklerine veren insanların kazandığından daha fazlasını kazandıkları düşünüldüğünde bende hak vermiyor değilim. Çünkü ülkemizde koçların yeterliliğini denetleyecek bir kurum ve kuruluş bulunmamaktadır. Haliyle her elini kolunu sallayan ve 1 aylık kurslarla koçluk yapan oldukça fazlalaşıyor. Koçluk ciddi bir beceridir. Ne mentörlüktür, ne danışmanlık, nede psikologluktur. Psikologlar, rehber öğretmenler, doktorlar, yöneticiler çoğu güçlü sorular sormaz. Onlar daha çok nedenlerle ilgilenir. Koçluksa nedenlerle ilgilenmez nasıllarla ilgilenir. Sokrates tarzı güçlü sorular koçluğun temelidir ve farkındalık yaratır. Bireyin kendini tanımasına yönelik sorularla hedef yolundaki engellerin aşılması için gereken güçlü yanlar tesbit edilir. Hangi yönetici size nasıl daha başarılı olabilirsin diye sorar ki! Eğer insan odaklı ve liderlik özelliğine sahip bir yönetici değilse soru genelde şu şekildedir “Neden satışların düşük?” “Ödevini neden yapmadın?” öğrenim hayatımız boyunca duyduğumuz en sık sorudurJ  ödevini yapman için nasıl bir ortam olmalı ya da nasıl olsa ödevlerini yapardın?  Diyetisyene gittiğinde ise çoğu elinize bir kibrit kutusu peynirle başlayan bir liste uzatır ki kilo kontrolü konusun da bu işin ne bir matematiği ne formülü vardır. Yazıldığınız fitness salonunda eğitmenlerimiz sizin kapasitenize bakmaksızın aynı programı yazıp gönderir. Hiç biri hangi motivasyon kaynaklarına sahip olduğunuza bakmaz yaklaşmacı mısınız, uzaklaşmacı mı, yoksa iç referanslı mı, dış referanslı mı? Bu kadar meslek grubunun karşı olmasının nedeni ise Koçluğun hayatın her alanıyla ilgilenmesidir. Bu dalların ilgilendiği her alanda koçluk yapılabilecek olmasıdır. Koçlarsa çalışacağı konuları çok iyi bilmeli konusunun dışında olan danışanlara dürüstçe söyleyip gerekli uzmanlara yönlendirmelidir. Meselenin özünde yoğun bir ego çatışması olduğu su götürmez bir gerçektir. Fakat ego konusunu bir dahaki yazımda daha uzun anlatmayı planlıyorum.

 Mevlana’ya sormuşlar o kadar yazarsın, o kadar okursun ne bilirsin? Diye. Mevlana Hz.'leri şu cevabı verir."HADDİMİ BİLİRİM"

Haddini bilen ve insanlığa hizmet edenlerden olmak dileğiyle.

 Sevgilerimle
Tuba Aydoğan
Yaşam Koçu
 
 
 

 

4 Mart 2015 Çarşamba

SİYASETNAME

Siyaset meydanında elini sallasan vekil adaylarına dokunduğu bir dönemde, neyi nasıl açıklamak gerekir bilmiyorum. Hayır, bilmezlikten geliyorum. Eğer siyasette bir ölçü aramak icap ediyorsa; üç dönem memleketin omzunda vekil olanların, memlekete ne kadar hizmet ettiklerini, ülkeyi ne kadar geliştirdiklerini; son on beş ,yirmi yılda  Almanya ve Belçika'nın ne kadar yol katlettiklerine bakarak anlamak mümkündür… Daha fazla konuşmaya lüzum var mı?
Ayinesi iştir kişinin söze ne gerek var.   Fakat vekil olacak dostlara siyasetname babında birkaç sözümüz olacak elbet. 
Gönül dünyamızda öylesine güzel öylesine deruni serzenişler olur ki, bu serzenişlerin, yürek ağıtlarının nerede, ne zaman nasıl peyda olduğunu bilemeyiz. Kendi benliğimize yaptığımız nasihatlere bazen başkalarının ihtiyacı olduğunun farkına bile varmayız.  Farkına varanlar işte benim yaptığım gibi nefsine yaptığı öğütleri, başkaları için de yaparlar…  Bu yazdıklarım söz sultanları için olsun, bütün gönülleriniz aşk vecdiyle dolsun. 
Ey oğul, gittiğin yolda daim, sözünde kaim olmalısın.  Sözünde kaim olduğun kadar usta da olmalısın.  Küfür ehillerinin söz sultanları karşısında, kendini küçük düşürmeyesin. En az sen de onlar kadar söz üstadı olmalısın.  Hicve hicivle, taşlamaya taşlama ile en güzel söze daha güzel sözle karşılık vermelisin. Unutma ki Resulullah (s.a.v.) İslâmiyet’i yeni kabul eden söz ustalarına, şairlere, ediplere büyük taltiflerde bulunmuş, onları dini İslâm için şiir yazmaya teşvik etmiştir. Hatta “Küffarı hiciv, onlara lisanla ok saçmak mesâbesinde olduğu için cihâd fi sebili’llah hükmündedir.” Demiştir.
Öyleyse, söz meydanında girdiğin mücadeleye devam et; et ki din ü mübin yolunda şevk ve heyecan arayan nice beni âdemlerin gönül bahçelerine çağlayanlar gibi nur akıtasın.   
Ey oğul!
Bilmelisin ki, kâinattaki sonsuz olayların arasında en zor görünen, göründüğünde de ondan başka hiçbir nesneyi göremeyeceğin bir genişliğe bürünen bir Vahdet ve vicdanda toplanan Varlık, ömür boyu meşgul olacağın hakiki sermayen olmalıdır. Bu sermeyi asla kaybetmeyesin,  asla tembellik etmeyesin, Vücudu Mutlak’a kavuşmanda bu meşgale senin yolunu aydınlatacak meşalen olacaktır.
Ey oğul!
Bir ülke düşün ki “Akıl” Padişahı “Cimrilik” yurdunu fethetmiş olsun. Bu akıl padişahı kendi sultanlığından vazgeçip “Kanâat’”ı tahta çıkarır.  Fakat o diyara giden yollarda öyle haramiler, öyle eşkıyalar vardır ki dağ başlarında durup hiç aşağılara inmez, geleni vurur, gideni vurur.  “Kibir” adındaki bu âsi sergerdeye uyanlar; uzun ecel ipinin kendilerine uzanamayacağından son derece emin gibidirler. Hâlbuki er geç ecel ipi onların da boğazlarına yapışır. Fakat iş işten geçmiştir.  Senin bu durumda akla yalvarman icap eder. Eğer aklı ikna edersen o, “Tevâzû’”yu yanına alarak “Kibr’”i dağ başında şekil değiştirerek ırmak şekline sokar ve denize akıtır. Unutma ki “Aklın” desteğiyle “Tevâzû Denizi”ne dalanlar kimsenin haberi olmadığı inci, mercan, lâ’l ve yâkut bulurlar. “Tevâzû ve Kanâat’”ın yardımıyla “Kibir” yenildiği için Akıl; Cenâb-ı Hakk’a şükreder, O’na dua ve niyazda bulunur.
Ancak o diyarda öyle karışıklar vardır ki; gönül ve beden memleketinin bütünüyle huzur içinde olması için daha çok çalışmak gerekir.
Evlâdım, kibrini yendiğin zaman sana iki düşman daha gelir. Bunlardan biri “Düzenlik”, diğeri “Safâ”’dır. Sen yeniden aklını kullanmalısın. Aklının yardımcıları ile “Sabr’”ı vazifelendir. “Sabır”, vücud memleketindeki bütün arızaları giderecek, en büyük kahramandır.  “Düzenlik” ve “Safâ’”yı alt etmen yetmez. Bu defa karşına, “Cimrilik”, “Hased”, “Kin” ve “Gıybet”düşmanların seni yolundan eğleyecektir.  Sakın yılmayasın, sakın cehdinden, fedakârlığından, coşkundan, heyecanından bir şey kaybetmeyesin. Sana aklın yine yardımcı olacaktır.
Unutma ki, aklın bu düşmanlara karşı bir kahramanı daha vardır. O da “Doğruluk Hil’ati’”dir (örtüsü). Sen “Doğruluk Hil’ati’”ni giyince muhakkak ki hakikate erimiş olacaksın.  İşte o zaman iman meşalen pırıl pırıl yanacak. Cisim evindeki “Hırsız”kaçacak delik arayacaktır. Cismi canın, bu hırsızlardan, haydutlardan kurtulunca sal kendini ummanlara doğru; bin tevazu gemisine, şişir yelkenlerini pırıl pırıl esen iman rüzgârınla…
İşte o zaman yolun gönül Kâbe’sine çıkacaktır.  İşte o zaman benlik ortadan kalkacak; işte o zaman sonsuzluğa kanat çırpacaksın.  Vefasızlık vadisinden kurtulup vefa saraylşarının sultanı olacaksın.
Haydi Allah kolaylık versin!...
                                                                                  Mehmet Emin ULU