10 Nisan 2016 Pazar

BENİM HALA UMUDUM VAR ( ORDU'NUN EN GÜZEL SESİ TURNASUYU KIZ ANADOLU LİSESİ)

Seyyah olmak için şehirler, ülkeler mi gezmek gerekir yoksa gönüller mi diye çok düşündüğüm olmuştur. Hangisinde ruhumu, zihnimi daha çok doldurabilirim veya?

Sonunda buldum cevabımı…
Hem de Ordu’nun küçük bir köy okulunda…

Bir sesle irkiliverdim sabah görebildiğim hiç bir şey yoktu, gecenin koyu karanlığıydı çünkü şehre varışımız. Pencereyi açtığımda sislerin arasından rengi griyle yeşil arası bir deniz, üstünde martılarla selam çakıyordu. Seremoni onlarınkiymiş. Şehir insanları böyle sabahlara uyanınca dengesi şaşıyor velhasıl… Mutluluk dozunu ayarlayamıyorsun, bina yığını betonlar arası uyandığımız toz kokulu sabahlar sonrası…

İlk şok dalgasını hafif yaralı atlatmıştım…

Dışarı çıkınca ikinci şok dalgası seni bekliyor oluyor. Yer mavi gök yeşil. Başını kaldırdığında yemyeşil dağlar selam ediyor sana bu kez.  Kanatlarım olsa istediğim nadir anlardandı yeşilden maviye süzülürken zihnimde…

Bir hayal peşine düşmüştük biz zaten ve hayalimiz için aracımıza binip otele yarım saat mesafe de olan Turnasuyu Kız Anadolu Lisesine ulaştık.

Aman tanrım kesin ben yolda uykuya daldım ve uyandığım yer Hogwarstı ve birazdan bizi Dumbledore karşılayacaktı. Bu nasıl bir okul yemyeşil dağların eteğinde, çimenlerin üstünde biz yanlış bir okula geldik diye düşündük. Büyülendim tek kelimeyle aşırı doz oksijenden nefesim kesildi. İki gündür uykusuzluğun verdiği o kafa bulanıklığı bir anda gitti sanki daha net görüyordum, daha net duyuyor ve daha net hissedebiliyordum her şeyi.  İşte bu muhteşem okulun muhteşem çocuklarıyla buluşma anımızda gelip çatmıştı… Burası bir kız okuluydu ve yatılı bölümü de mevcuttu. Sahneye çıktığımda uzun zamandır heyecanlanmadığım kadar heyecanlanmıştım inanmıyordum çünkü bu kadar güzel çocuk nasıl bir araya toplanabilirdi ki? Hepsi öyle pür dikkat nefes almadan dinliyorlardı.
Victor Hugo ünlü Fransız yazar 15 yaşında iken matbaaya gider ve sahibine elindeki tekstleri verir. Adam;” Bunlar beş para etmez” der. Hugo’da; “Çok yazık ben sizinle anlaşıp gelecekte basılacak olan kitaplarımın da basım haklarını size verecektim “ der. Dediğimde gözlerinde ki ışık bir kat daha artıyordu .  “Saydıcılar” vardır hayatta bir de “rağmenciler” ve hikayeyi “rağmenciler yazar dediğimde ise  umudun pırıltılarını görüyordum  yüzlerinde… 2 saate yakın konuştuk konuşmacılar ve hepimizi pür dikkat dinleyip heybelerine alacaklarını aldılar. Sormak istedikleri eminim çok şey vardı, karelere sığmayacak kadar mutluluk pozları verdik iç içe gülümseyerek. Ama asıl hikaye bundan sonra başlıyordu…

Hogwardas doğasında bir  yer fakat şato değildi ne okul ne de yurt… Hatta okulun fiziki şartları ve yurdun fiziki şartları çokta iyi değildi. Okulun büyücü hocaları vardı Bir müdür, Müdür Yardımcısı ve Rehber öğretmeni birde dostları… İmkansızlıklara “RAĞMEN” okulu yaşanılası hale getirmek için gecesini gündüzüne katan büyücülerdi bunlar… Bir rehber öğretmen düşünün mesai saati kavramı  olmayan, evi okulun içinde kapısı her dakika okul öğrencilerine açık. Çocuklar biraz daha fazla test çözebilsin diye otogarlarda yatan, sırtında koli taşıyıp çocuklara deneme sınavı yapan… Daha fazla test alabilmek için kitapçılarda hamallık yapıp karşılığında ücretsiz test alan. Dershaneye gidebilmesi için çocukların ücretsiz eğitimler yapıp karşılığında onları dershaneye gönderen,  uzak yakın ulaşabildiği her yere ulaşmaya çalışan ve okul için bir şeyler yapılmasını sağlayan. Aman bize ne mezuniyetten demeden, çocukların cübbelerini keplerini ayarlamaya çalışan,  bu yolda peşine yanına yoldaş toplayan bir büyücü bu. Gece toplaştık biraz kızlarla bu büyücünün evinde , “Hayaliniz Ne” dedim.  Çoğu öğretmen olmak istiyordu ve yardıma muhtaç öğrencilere destek olmak istiyordu. Öyle hikâyeler vardı ki ve öyle güzel inciler… Pamuklar içinde sarıp sarmalayıp, her türlü imkanı ayağına serdiğimiz şehir bebelerinin “ama bunun 6s çıkmış benim ondan yok” şımarıklığından çok uzakta, müthiş bir olgunluk ve erdemle, saygıyla duran ve iyilik tohumu ekilen melekler vardı…
Her çocuk başka bir hikaye o okulda, bunları bu satırlara sığdırmak zor gibi ve bazen sözün bittiği yere gelir cümleler “NE DESEM LAF DEĞİL”…

Şehir turunda dinlediğim hikayeler, tatdığım lezzetler, gördüğüm güzellikler bir seyyahın  dünya gözü notları ama onlarda ruhumu doyuran bu güzel hikaye kadar lezzetli ve muhteşemdi…
Muhakkak teleferiğe binmelisiniz , kıymalı yumartalı pide yemeli, salepli dondurmadan tatmalı ve levrek buğlamaya ekmeğinizi banmalısınız, Yason koyunda nefes almalı, turşu dünyasında denize kadeh kaldırmalısınız….

Aman be ne abarttın sende diyen olursa iki çift laf edeyim sözün bitiminde…
Kötülüğün, taciz ve tecavüz haberlerinin her gün sayfalarımıza düştüğü bu günlerde, bir kereden bir şey olmazların bulantısını midemizde hissettiğimiz bu günlerde, eğitimin her gün yozlaştığı  ve yobazlaştırıldığı zaman diliminde, yardım yapmayı dergilere poz vermekle karıştırıldığı şehir hayatımızda, egolarımızın çarpışıp, şahlandığı sosyal ortamlarda bu güzellikleri duyurmaya ve anlatılmaya daha çok ihtiyacı var… Kötülük hızla yayılıyor, hem öyle çabuk ki... Belki bu hikâyeler anlatıldıkça değişir bir şeyler…

Kocaman bir umut yeşerdi yüreğimde bu seyahat sonunda ve cevabımı bulmuştum, seyyah olmak için şehir gezmeye ihtiyaç yoktu en büyük seyahat insan yüreğineydi… Ve bunu o okulun öğretmenleri, eşleri, ve dostları çocukların gönüllerine ulaşarak yapıyorlardı…
Yaşar Kemal’in dediği gibi iyi insanlar iyi atlara binip gitmemişler ve hala umut var…
Güzel gönülleriyle ışık saçan Turnasuyu Kız Anadolu Lisesi Öğretmenlerinden Mehmet Tikenoğlu, Lokman Uzunçakmak, Kazım Yünden’e ve Saygıdeğer eşlerine, her fırsatta okulun dertlerine koşan Klinik Psikolog Ömer Ayyıldız’a ve Eşlerine, Bütün olanakları bize sağlayıp harika bir projenin gerçekleşmesine vesile olan Seyev Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Seda Yekeler ve ekibine ve bizi canı gönülden dinleyen o güzel öğrencilere binlerce kez teşekkürler…

Şemsin dediği  gibi…
Bir şey yap güzel olsun…
Çok mu zor?
O vakit Güzel bir şey söyle…
Dilin mi Dönmüyor?
Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz…
Beceremez misin?
O zaman güzel bir şeyle başla.
Ama hep güzel şeyler olsun…
Çünkü her insan ölecek yaşta…
Biz yola güzel şeyler OL’sun diye çıktık, öylede OL’du…
Ve daha olması dileğiyle…

Sevgilerimle
Tuba Aydoğan

Terapist/ Eğitmen