Seyyah olmak için şehirler, ülkeler mi gezmek gerekir yoksa
gönüller mi diye çok düşündüğüm olmuştur. Hangisinde ruhumu, zihnimi daha çok
doldurabilirim veya?
Sonunda buldum cevabımı…
Hem de Ordu’nun küçük bir köy okulunda…
Bir sesle irkiliverdim sabah görebildiğim hiç bir şey yoktu,
gecenin koyu karanlığıydı çünkü şehre varışımız. Pencereyi açtığımda sislerin
arasından rengi griyle yeşil arası bir deniz, üstünde martılarla selam
çakıyordu. Seremoni onlarınkiymiş. Şehir insanları böyle sabahlara uyanınca
dengesi şaşıyor velhasıl… Mutluluk dozunu ayarlayamıyorsun, bina yığını
betonlar arası uyandığımız toz kokulu sabahlar sonrası…
İlk şok dalgasını hafif yaralı atlatmıştım…
Dışarı çıkınca ikinci şok dalgası seni bekliyor oluyor. Yer
mavi gök yeşil. Başını kaldırdığında yemyeşil dağlar selam ediyor sana bu kez. Kanatlarım olsa istediğim nadir anlardandı
yeşilden maviye süzülürken zihnimde…
Bir hayal peşine düşmüştük biz zaten ve hayalimiz için
aracımıza binip otele yarım saat mesafe de olan Turnasuyu Kız Anadolu Lisesine
ulaştık.
Aman tanrım kesin ben yolda uykuya daldım ve uyandığım yer
Hogwarstı ve birazdan bizi Dumbledore karşılayacaktı. Bu nasıl bir okul
yemyeşil dağların eteğinde, çimenlerin üstünde biz yanlış bir okula geldik diye
düşündük. Büyülendim tek kelimeyle aşırı doz oksijenden nefesim kesildi. İki
gündür uykusuzluğun verdiği o kafa bulanıklığı bir anda gitti sanki daha net
görüyordum, daha net duyuyor ve daha net hissedebiliyordum her şeyi. İşte bu muhteşem okulun muhteşem çocuklarıyla
buluşma anımızda gelip çatmıştı… Burası bir kız okuluydu ve yatılı bölümü de
mevcuttu. Sahneye çıktığımda uzun zamandır heyecanlanmadığım kadar
heyecanlanmıştım inanmıyordum çünkü bu kadar güzel çocuk nasıl bir araya
toplanabilirdi ki? Hepsi öyle pür dikkat nefes almadan dinliyorlardı.
Victor Hugo ünlü Fransız yazar 15 yaşında iken matbaaya
gider ve sahibine elindeki tekstleri verir. Adam;” Bunlar beş para etmez” der.
Hugo’da; “Çok yazık ben sizinle anlaşıp gelecekte basılacak olan kitaplarımın
da basım haklarını size verecektim “ der. Dediğimde gözlerinde ki ışık bir kat
daha artıyordu . “Saydıcılar” vardır hayatta bir de “rağmenciler” ve hikayeyi “rağmenciler yazar dediğimde ise umudun pırıltılarını görüyordum yüzlerinde… 2 saate yakın konuştuk konuşmacılar
ve hepimizi pür dikkat dinleyip heybelerine alacaklarını aldılar. Sormak istedikleri
eminim çok şey vardı, karelere sığmayacak kadar mutluluk pozları verdik iç içe
gülümseyerek. Ama asıl hikaye bundan sonra başlıyordu…
Hogwardas doğasında bir
yer fakat şato değildi ne okul ne de yurt… Hatta okulun fiziki şartları
ve yurdun fiziki şartları çokta iyi değildi. Okulun büyücü hocaları vardı Bir
müdür, Müdür Yardımcısı ve Rehber öğretmeni birde dostları… İmkansızlıklara
“RAĞMEN” okulu yaşanılası hale getirmek için gecesini gündüzüne katan
büyücülerdi bunlar… Bir rehber öğretmen düşünün mesai saati kavramı olmayan, evi okulun içinde kapısı her dakika
okul öğrencilerine açık. Çocuklar biraz daha fazla test çözebilsin diye
otogarlarda yatan, sırtında koli taşıyıp çocuklara deneme sınavı yapan… Daha
fazla test alabilmek için kitapçılarda hamallık yapıp karşılığında ücretsiz
test alan. Dershaneye gidebilmesi için çocukların ücretsiz eğitimler yapıp karşılığında
onları dershaneye gönderen, uzak yakın
ulaşabildiği her yere ulaşmaya çalışan ve okul için bir şeyler yapılmasını
sağlayan. Aman bize ne mezuniyetten demeden, çocukların cübbelerini keplerini
ayarlamaya çalışan, bu yolda peşine
yanına yoldaş toplayan bir büyücü bu. Gece toplaştık biraz kızlarla bu
büyücünün evinde , “Hayaliniz Ne” dedim.
Çoğu öğretmen olmak istiyordu ve yardıma muhtaç öğrencilere destek olmak
istiyordu. Öyle hikâyeler vardı ki ve öyle güzel inciler… Pamuklar içinde sarıp
sarmalayıp, her türlü imkanı ayağına serdiğimiz şehir bebelerinin “ama bunun 6s
çıkmış benim ondan yok” şımarıklığından çok uzakta, müthiş bir olgunluk ve erdemle,
saygıyla duran ve iyilik tohumu ekilen melekler vardı…
Her çocuk başka bir hikaye o okulda, bunları bu satırlara
sığdırmak zor gibi ve bazen sözün bittiği yere gelir cümleler “NE DESEM LAF
DEĞİL”…
Şehir turunda dinlediğim hikayeler, tatdığım lezzetler,
gördüğüm güzellikler bir seyyahın dünya
gözü notları ama onlarda ruhumu doyuran bu güzel hikaye kadar lezzetli ve
muhteşemdi…
Muhakkak teleferiğe binmelisiniz , kıymalı yumartalı pide
yemeli, salepli dondurmadan tatmalı ve levrek buğlamaya ekmeğinizi
banmalısınız, Yason koyunda nefes almalı, turşu dünyasında denize kadeh
kaldırmalısınız….
Aman be ne abarttın sende diyen olursa iki çift laf edeyim
sözün bitiminde…
Kötülüğün, taciz ve tecavüz haberlerinin her gün
sayfalarımıza düştüğü bu günlerde, bir kereden bir şey olmazların bulantısını
midemizde hissettiğimiz bu günlerde, eğitimin her gün yozlaştığı ve yobazlaştırıldığı zaman diliminde, yardım
yapmayı dergilere poz vermekle karıştırıldığı şehir hayatımızda, egolarımızın
çarpışıp, şahlandığı sosyal ortamlarda bu güzellikleri duyurmaya ve anlatılmaya
daha çok ihtiyacı var… Kötülük hızla yayılıyor, hem öyle çabuk ki... Belki bu
hikâyeler anlatıldıkça değişir bir şeyler…
Kocaman bir umut yeşerdi yüreğimde bu seyahat sonunda ve
cevabımı bulmuştum, seyyah olmak için şehir gezmeye ihtiyaç yoktu en büyük
seyahat insan yüreğineydi… Ve bunu o okulun öğretmenleri, eşleri, ve dostları
çocukların gönüllerine ulaşarak yapıyorlardı…
Yaşar Kemal’in
dediği gibi iyi insanlar iyi atlara binip gitmemişler ve hala umut var…
Güzel gönülleriyle ışık saçan Turnasuyu Kız Anadolu Lisesi
Öğretmenlerinden Mehmet Tikenoğlu, Lokman Uzunçakmak, Kazım Yünden’e ve Saygıdeğer
eşlerine, her fırsatta okulun dertlerine koşan Klinik Psikolog Ömer Ayyıldız’a
ve Eşlerine, Bütün olanakları bize sağlayıp harika bir projenin gerçekleşmesine
vesile olan Seyev Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Seda Yekeler ve ekibine ve bizi
canı gönülden dinleyen o güzel öğrencilere binlerce kez teşekkürler…
Şemsin dediği gibi…
Bir şey yap güzel olsun…
Çok mu zor?
O vakit Güzel bir şey söyle…
Dilin mi Dönmüyor?
Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz…
Beceremez misin?
O zaman güzel bir şeyle başla.
Ama hep güzel şeyler olsun…
Çünkü her insan ölecek yaşta…
Biz yola güzel şeyler OL’sun diye çıktık, öylede OL’du…
Ve daha olması dileğiyle…
Sevgilerimle
Tuba Aydoğan
Terapist/ Eğitmen