26 Şubat 2015 Perşembe

NEFES AL NEFES VER MUTLU YAŞA :)

Nefes sadece havanın alınıp verilmesi değil, hayatın temel devinimidir. Bir bebeğin ağlaması ya da gülmesini görmüşsünüzdür. Ortalığı yırtarcasına kahkaha atarken veya ağlarken şiddetle sarsıldığını, karnının yukarı aşağı inip kalktığını gözlemlemişsinizdir. Bu devinimlerin nedeni maksimum çalışan diyafram kasıdır. Ne yazık ki birkaç yıl içinde bu doğal ve sağlıklı nefes akışını kaybederiz. Çoğu kişi kısıtlı nefes aldığının farkında bile değil. Bir düşünce veya hayalin, mutluluk, sevinç, üzüntü, huzur gibi duyguları etkilediği gibi ruhsal durumumuzun da nefesimizi mevsimlerin değişimi kadar etkileyip değiştirdiğinin bilincinde misiniz?

Günümüzde yaşanan güç ve rekabet kavgaları, şiddet ve korkular birçok insanın nefes sistemini zaman içinde iyice sığ bir hale gelmesine, sağlıksız ve kalitesiz bir hayata neden oluyor. Başka bir deyişle yetersiz ve yüzeysel göğüs(üst) solunumuyla sağlıksız bir ruh, fizik ve duygu bedene sahip oluruz. Biliyoruz ki bedenimizin tüm hücreleri hayatta kalabilmek için oksijene gereksinir. Kısıtlı oksijen alımı zamanla hücrelerin ölümüne neden olur. Bedenimizin en çok oksijene ihtiyaç duyan organı beyindir. Yetersiz oksijen beynin, kalbin, sinir sisteminin çalışmasını kısıtlar, bağışıklık sistemini zayıflatır ve bu şekilde tümör oluşumuna yatkınlığı artırır.
O zaman doğru nefesin tanımını yapalım: Doğru nefes burundan alınıp burundan verilen, diyafram kullanımı ile ciğerlerin tamamı ile gerçekleştirilen, derin, sessiz ve dakikadaki sayısı en az olabilendir. (dünya sağlık örgütü who bu sayıyı 8 ila 12 olarak belirlemiş ama siz yapacağınız diyafram çalışmaları ile 6 ya çekebilirsiniz)

Doğru nefes alarak farkındalığı yüksek, sağlıklı,canlı ve mutlu bir yaşam elde edebiliriz.Unutmayalım ki nefesi değiştirdiğimizde hayatımız değişir.Yaşamımızın tüm alanlarını birbirine bağlar.Stresten kurtulup içsel dengeyi kurmanın en güzel yoludur.Bilinçli nefes alışverişi sinir sistemindeki gerginlikleri anında giderir ve bizi rahatlatır.
Kısaca yeniden bir çocuk gibi doğal ve sağlıklı nefes alabilmek için doğru nefes eğitimi, yani çeşitli diyafram güçlendirici egzersizler ve teknikler uygulamak gerekli. O yüzden en iyi nefes bebekler dışında, eğitim almış sanatçılar, konuşmacılar, sporcular alır. Eğitim aldıktan sonra bu çalışmaları 4 ila 6 ay arasında tekrarlamak gerekir.
Tarih boyunca birçok uygarlık beden, zihin ve ruh uyumunun anahtarının nefes olduğunu biliyorlardı. Ve nefesi iyileştirici bir güç olarak kullanıp, ayrıca dini ve mistik çalışmalarında bolca yer vermişlerdi. Son yıllarda tüm dünyada ve ülkemizde nefes çalışmaları kabul görür hale geldi. İşte ben tüm bu yazdığım neden ve bu nedenlere bağlı sonuçlardan ötürü, bunun yanında da mesleğime olacağı yararı da yanında bulundurarak nefes eğitimini almaya karar verdim. Yıllar önce nefes eğitimini aldıktan sonra, en başta çalışmaları kendi üzerimde deneyimledim. Zaman geçtikçe yaşadığım değişim ve dönüşümler, kişisel gelişim maceramda yaşadığım en olumlu sonuçları almama neden oldu. Daha sonra ailem, yakınlarım ve pilates sınıflarımla yaptığım çalışmalardan gelen olumlu dönüşler beni yüreklendirdi. Şimdilerde gerçekleştirdiğim nefes atölyeleri, bireysel çalışmalar ve holistik nefes koçluğu eğitim programı,  kullandığım tekniklerin,terapilerin ve bilgilerin olumlu yararları ,nefes olgusunun ne kadar önemli olduğunun kanıtıdır.

Doğru nefes almanın dışında uygulayacağımız nefes teknikleri ile dikkat, motivasyon, konsantrasyon, odaklanma, gevşeme, bırakma, izin vermeyi sağlayabiliriz. Nefes teknikleri ile bilinçaltınızı boşaltmayı ve zihni kontrol etmeyi öğrenerek yaşam kalitenizi ve kaderinizi değiştirebilirsiniz. Bırakmak istediğiniz  alışkanlıklarınızı, panik atak, anksiyete, depresyon, obsesyon, dikkat dağınıklığı, cinsel isteksizlik, ereksiyon zorluğu, öğrenme zorluğu, imtihan heyecanı, kekemelik, uyku apnesi, horlama, reflü, burun tıkanıklığı ve nefes darlığı gibi birçok rahatsızlığınızı düzeltebilirsiniz.

Nefes çalışmalarının yararları saymakla bitmez. Tüm bu çalışmaların dışında bilinçaltında yatan sorunlar temizlenmesine yönelik çalışmalar var ki, harika sonuçlar alınıyor bu konuyu ayrıntılı şekilde diğer aylarda paylaşmak istiyorum.

Doğru nefes için diyafram egzersizlerinizi düzenli olarak hayata geçirin. Oksijen bedenimizin
en büyük ihtiyacıdır. Sağlıklı beden, zihin ve ruh uyumu için, maksimum oksijen alma kapasitenizi arttırın.

 Yazımı dr. Andrew Weil'in anlamlı sözüyle bitirmek istiyorum:  "İnsanlara kendiliğinden iyileşmeye ulaşabilmeleri için tek bir şey yapmalarını söylemek zorunda kalsaydınız söyleyeceğiniz şey ne olurdu?" diye sorulsa şu yanıtı vermek gerek. "Nefesinizle çalışın!" 

Hayatınızı tazelemek, denge, huzur, mutluluk için kısacası kendimizi doğadan bir parça olarak hissetmek için hepinize ferah ve sağlıklı nefesler diliyorum.


Yelda Çetiner
Nefes KOÇU

11 Şubat 2015 Çarşamba

BİZE ALLAH YETER

Varlık âleminin sonsuzluğu içinde insan denen mahlûkun küllüden bir zerre olmasının ötesinde bütün âlemin hizmetine verilmiş olması, elbette İlahi sırrın aliyyülâlâ güzelliklerinden biridir.   Bu sırrın gizemine mazhar olmak için yüreği aşkla, şevkle heyecanla çırpınan beni âdemlere ne mutlu…
            İçine daldığımız masivanın hengâmesi içinde şirke, küfre, hasede, kine, hırsa, ikbale bigâne kalarak, bizi yaratan Yüce Rabbimize teslim olmaktan daha güzel ne olabilir? Varsın birileri bize sırtını dönsün, varsın birileri köstek olsun, varsın birleri kıymet bilmesin, varsın birileri bizi ayaklarının altında çiğneyip dursun, varsın sırtımıza ateşten taşlar yığsınlar, varsın birileri bizi de Yusuf gibi karanlık kuyulara atsınlar…
            Bize Allah yeter!...
Allah’tan başka dost edinmek, masivaya köle olmaktan başka nedir, Allah aşkına?   
Allah’a dost olmak dile gelince aklıma bir menkıbe geldi. Bu menkıbeyi sizinle paylaşmak istiyorum.
 Vakti zamanından ay yüzlü pirî Feridüddîn-i Attâr, henüz tasavvuf yoluna girmeden sahibi olduğu dükkândan alış-verişle uğraşırken bir karşısına bir derviş çıkar.
-Ey canım Attâr, bana Allah için bir şey ver!
Feridüddîn-i Attâr, hiç duymamış gibi yaptı. Derviş yeniden sordu:
-Söyle bakalım sen ne olmak istersin?
 Attâr, şöyle göz ucuyla bakarak gülümsedi, dudak ucuyla:
-Senin gibi olmak…
Derviş, alev alev yanan gözlerini ona dikti:
-Benim gibi ha! Nerede o devlet?
            İş ciddiye binmişti. Attâr yine sordu:
            -Neden olmasın, yoksa beni bu işe layık görmüyor musun?
            Derviş öfkeyle soluyarak:
            -Ey Attâr! Sen benim olduğum gibi olabilir misin?
            Feridüddîn-i Attâr, hiç düşünmeden karşılık verdi.
            -Elbette olurum!...
            Dervişin elinde tahtadan oyma bir çanak vardı. Onu hemen başının altına koyup yere uzandı ve gönlünün tâ derinliklerinden gelen bir sesle haykırdı:
            -Allah!...
            Ve birden can verdi. Bu müthiş manzarayı gören Feridüddîn-i Attâr, derhal değirmen taşları gibi dönmeye başladı. Ve o da “Allah” dedi ve kendisini tasavvuf deryasının içine saldı. Böyle ona aşk cihanının yolu açıldı…
Ve şu incileri âleme saçtı:
            -Ey canlara can olan Allah! Bütün canlar, künhüne ermekte âciz... Bir nişan elde edememişler. Ben ne söylersem söyleyeyim, seni nasıl översem öveyim; sen hepsinden münezzehsin!...
            Evet, ilahi aşkın cezbesine kapıların, Allah’tan başka neleri var? Hiçbir şeyleri… Fakat asırlar geçmiş, hâlâ onlar konuşuluyor, hâlâ onların sevgileri dile geliyor, İmam Rabbaniler gibi, Şah-ı Nakşibendîler gibi, Yunuslar gibi, Mevlanalar gibi…  
            Bizim gibi kölelerin de tek arzusu, rıhlet davulu çaldıktan sonra dört inanmış adamın omzunda dualarla taşınmak, masum gönüllerde ebediyen anılmak…
Biliyorum çok şey istiyorum…
Fakat ne diyeyim?
 “Allah” demekten, O’nu istemekten, O’nunla beraber olmayı arzulamaktan başka ne söyleyebilirim…
Başta dedim ya,  kim ne derse desin, kim hakkımızda ne düşünürse düşünsün, hiç umurumda değil…
Bize Allah yeter!... Gerisi lafı güzaftan ibaret…
            Bir Allah dostunun dediği gibi:
“…
Aldırma aksın yaşın,
Bu olsun arkadaşın,
Dara düşerse başın,
Sen, Allah de, Allah de…

Bir kuş olur can kafeste,
İşte budur ulvî beste,
İlk nefes ve son nefeste,

Sen, Allah de, Allah de…”

                                                                                              MEHMET EMİN ULU

                                                                                           AKADEMİSYEN-YAZAR


5 Şubat 2015 Perşembe

ZİHNİNDEKİ CEHENNEM


Nasıl ki fizikte iki cisim aynı nokta da bulunamaz diye bir kanun varsa Psikolojide de aynı kanun yürürlüktedir. Eğer kafanızı cesaret,  sevgi, anlayış, tolerans düşünceleriyle doldurursak menfi (kötü) bütün düşünceler kaçar gider.
Bugün biraz olumlu yani proaktif düşünce yapısından bahsetmek istiyorum. Proaktif düşünce yapısı sanıldığının aksine Polyanacılık değil, her şartta ve koşulda bulunduğumuz olumsuz 

durumlar karşısında alternatif çözümler bulmaktır.

Başarılı insanların kullandığı yöntemde budur. Olayları görmemezlikten gelmek yerine farklı bir bakış açısı geliştirilerek yeni çözümler üretmesidir.
Uzmanlar 'Beynin ne yaptığını biliyoruz ama ne yapacağını bilmiyoruz ' diyor.
Olumlu düşünce tıpkı diğer alışkanlıklar gibi öğrenilebilir bir alışkanlıktır. Beynimizin iki kısmı bulunur. Sol tarafta olumlu düşünceler sağ tarafta ise olumsuz düşünceler yer alır. Kızgınlık öfke kendine güvensizlik, kavga, kendini kötü eleştirmek beynin sağ tarafını (Olumsuz düşünce kısmı) sevgi, kararlılık, kendine güven,  mutluluk, beynin sol tarafını  (olumlu düşünce ) geliştirir.
Nasıl vücudumuzu spor yaparak geliştirebiliyorsak, beynimizin kullanılan bölümlerinin büyümesi ve gelişmesi ya da büzüşüp küçülmesi mümkün.
Zamanla oluşturduğumuz olumsuz inanç kalıplarımızda düşünce biçimini tetikler. İnandıklarımız bir süre sonra dünyamızı oluşturur. Geçmişten gelen olumsuz eleştirilerde büyük bir etkendir.
Beynimizi olumlu tutumla ilgili eğitmek için kendimizi tanımak ve farkındalık bu işin ilk aşamasıdır. Kendiniz için neye inanıyorsunuz? Olumsuz düşünceleriniz neler? Bu düşünceler size nasıl bir fayda sağlıyor? Bu soruların cevabını kendimize vermeliyiz.
Sevgili Zig Ziglar’ın bir seminerinde anlattığı çok güzel bir örnek vardı;
Kadının biri seminer öncesi Bay Ziglar’ın yanına gelir ve ağlamaya başlar işinden hayatından nefret ettiğin söyleyip yakınıp durur. Öyle negatiftir ki “Bana yardım edebilir misiniz?” diye sorar. Bay Ziglar’da ona yardım edemeyeceğini ve sorunun daha büyüyeceğini, işinden kovulacağını söyler. Kadın şaşkınlık içinde; ‘ Neden beni işimden kovsunlar!’ diye yakınır. Bay Ziglar’da bu kadar negatifliği Amerika’da hiçbir şirketin barındırmak istemeyeceğini söyler. Kadında dehşet içinde ne yapabileceğini sorar. Bay Ziglar ona bir defter almasını ve işinde hoşlandığı şeyleri yazmasını ister kadın kızgın bir şekilde, ‘ben işimden nefret ediyorum hoşlandığım hiçbir şey yok’ der. Ziglar’da ona işi için ödeme yapılıp yapılmadığını sorar oda yapıldığını söyler Ziglar hemen defterini açmasını ve işinden hoşlandığı ilk şeyi yazmasını ister ve kadın biraz kendini zorlayınca tam 22 tane işinde hoşlandığı şey bulur. O gece eve gittiğinde bütün bu yazdıklarını seviyorum olarak değiştirmesini ister. İşimi seviyorum çünkü bana ödeme yapıyorlar gibi, ayrıca bunları aynanın karşısına geçip yüksek sesle söylemesini bunu her gün tekrar etmesini de ister. Bu kötü düşünme hastalığından ancak böle kurtulacağını söyler. Aylar sonra kadınla başka bir seminerde karşılaşır azı kulaklarındadır. Bay Ziglar ona nasıl gittiğini sorar ve kadında her şeyin harika gittiğini işinin de iş arkadaşlarının da nasıl değiştiğine inanmadığını söyler.
Bay Ziglar’ın da dediği gibi değişen hiçbir şey yoktur yalnız siz değişirsiniz.
Bugün bizde bir alıştırma yapalım. Kendimizle ilgili inandığımız ve başkalarının bize söylediği ne kadar olumsuz düşünce varsa hepsini bir kâğıda yazalım. Daha sonra bu olumsuz düşüncelere bakarak yerine yeni olumlu düşüncelerle değiştirelim ve onları da bir kağıda yazalım daha sonra olumsuz düşüncelerin yazıldığı kağıdı yakalım. O kâğıt yanarken bütün bu düşüncelerden kurtulduğunuzu içselleştirene kadar bekleyelim. Olumlulamalarla düzenlediğimiz yeni cümlelerimizi ise görebileceğimiz bir yere asalım.
 Unutmayın olumsuz düşüncelerin hiçbir sorumluluğu yoktur. Olumlu her düşünce bir amaç taşır ve sorumluluk almayı gerektirir. Bilinçaltınız sizi korumak isterken hayatınızı cehenneme çevirebilir.  Cennette cehennemde bu dünyada tamda beyniniz içindedir..

Mevlana’nın dediği gibi;
“Kardeşim sen düşünceden ibaretsin. Geriye kalan et ve kemiksin. Gül düşünürsen gülistan olursun diken düşünürsen dikenlik olursun”

Sevgilerimle

Tuba AYDOĞAN
NLP&Yaşam Koçu