25 Ocak 2016 Pazartesi

OTUR SINIFTA KALDIK! EBEVEYNLİKTEN...



      Bundan 10 gün kadar önce Bursa’da 13 yaşındaki küçücük Berrin’in intiharıyla sarsıldık çoğumuz. O gün bugündür zaman ayırmaya çalışıyordum bu yazıyı yazabilmek için, kısmet bu geceyeymiş. İntihar sebebi TEOG gibi ne olduğunu hala tam çözemediğimiz bir sınavdan istediği notu alamamasıydı. Bu buz dağının görünen tarafıydı görünmeyen kısmıysa eminim çok daha fazlaydı ve bunu burada tartışmak ya da yazmak hem ailesine hem onun o minicik küçük yüreğine saygısızlık olur. Yine de içimdeki isyan ateşini sonuna kadar yaktığı bir gerçekti…

   Sınav sistemi ülkemizin acı bir gerçeği, üstelik etki alanımızın da dışında. Ve daha ilköğretimde başlayan bir maraton haline geldi. Ebeveynler çocuklarını bu maratondan üstün başarıyla çıkarabilmek ve hedefi tam 12’den vurabilmek için hem maddi hem manevi çabalıyor ama en önemli olan şeyi; “çocuklarını ıskalıyorlar!”

  Evet ıskalıyoruz sevgili okur, tıpkı başarı bağımlılığımız yüzünden kendi hayatımızı ıskalayıp zindan ettiğimiz gibi çocuklarımızı da ıskalıyoruz. Ben uzun zamandır öğrencilerle çalışıyorum, daha hiç hocam ben sizle çalışmak istiyorum çocuğuma sınav döneminde nasıl ebeveynlik yapmalıyım bunun için koçluk seansı yapalım diyen olmadı!

 70 ve 80 kuşağının çocuk yetiştirmekle ilgili ciddi bir sıkıntısı, var laf aramızda kalsın. Biz hayatı tırnaklarımızla kazan bir nesildik. “Ooo annem babam bana bu kadar destek olsa Profesör oldurduk” diyen bir nesil. Aman benim çektiğimi evladım çekmesin, her şeyi tam olsun en güzel okulda okusun en çok para kazandıran mesleği yapsın, en başarılı o olsun, gitar çalsın, piyano dersi alsın bale yapsın, en az 3 dil çok iyi bilsin, saygılı olsun, harika olsun bende az daha övünüp egomu şişireyim.  Sonuç? Sonuç; mutsuz, tatminsiz, bağımlılıkları yüksek düzeyde, 18 yaşında ama hala nerdeyse yemeğini annesi yediren ya da onun yerine karar veren bir gençlik… “Hocam amma da yaptınız” dediyseniz lütfen etrafınıza bir bakınız! Benim derdim gençlikten değil, benim derdim ebeveynler!

Çocuğunuzu ne kadar tanıyorsunuz ya da kendinizi? O zaman önce çocuğunuzu tanıyın! Yanlış çiftçilik yüzünden bu haldeyiz önce araziyi tanımak şart. Hiç killi toprakta buğday yetişir mi? Biz ısrarla yetiştirmeye çalışıyoruz. Geçen yıl bir okulda yaptığım çalışma sırasında öğrencilerden bir tanesi;
“ Hocam ben müzisyen olmak istiyorum ama ailem istemiyor ve FM okumak istemiyorum”
 deyip ağlayarak yanıma gelmişti. Ve bu öğrenci tam beş enstrüman çalabiliyordu.  Ona hayallerinin peşinden gitmesini ama bir taraftan da eğitimine devam etmesi gerektiğini anlattım ve bu yıl ünlü bir isimle düet yapma şansı yakaladı. Toprağını iyi bil yoksa buğday beklerken elin boş da kalabilir. Üstelik artık yüzlerce yetenek ve ilgi testleri ya da mizaç testleri var.

Gerçekleri kabul edin. Çocuğunuzun kapasitesi, sınav gerçeği, sistem, bunlar sizin etki alanınızda değil! Daha iyi ne yapabilirsinizi konuşun ama her şeyi değiştirmek elinizde olmayabilir bunu fark edin!

Onun bir birey olmaya çalıştığını kimliğini kazanmaya çalıştığını hatırlayın ve ona saygılı olun. Olgunlaşması için fırsat verin ve daha küçük yaşlardan başlayarak ona sorumluluklar verin. Korkmayın yapabilir!

Hedef senin mi onun mu? Kendi hedefinizi ona dayatmaya çalışmayın.

Her birey özeldir onu kimseyle kıyaslamayın kardeşiyle bile!

Hedef belirleyin ama kendi yapamadığınız hedeflerinizi değil!

Hatalardan ders çıkarmayı öğretin neden yaptın diye suçlamaktan ziyade şu üç soru hayatınıza yön versin; Ne oldu? Ne öğrendim? Şimdi ne yapmalıyım?

Anne ayrı akort, baba ayrı akort yapmaya çalışmasın ki düzgün sesler çıksın. Aynı dilden konuşmaya çalışın!
Ödül ceza sisteminde havuç sopa yerine kazan kazan politikası uygulayın!

Sevgili anneler babalar! Bizim kuşak diye bir şey yok bizim zamanımızda diye giriş yapılan cümleler onları iğreti ediyor. Şimdi uzay çağındayız sen 2 yaşında agu demeye çalışırken onlar pc tablet kullanıyor! O kadar uyaran var ki dikkatlerini toplamak oldukça zorlaşıyor.

Yapmasını istediğin şeyi önce sen yap, yapmamasını istediğin şeyi önce sen bırak.

Bol bol takdir edin, özgüvenini geliştirmeye yönelik olumlu tutum alışkanlığı kazanın ve kazandırın.

Suçlayıcı, yargılayıcı, onun kimliğine zarar verecek söz ve tutumları derhal bırakın.

Ciddi iletişim sorunları için uzmanlardan destek alın çocuğunuzu psikoloğa ya da terapiste götürmek utanılacak bir şey değildir. Aksine farkındalık gerektirir.  Ama daha yüksek not alsın diye değil!

Zaman ayırın onlara eğer doğru ürünü almak istiyorsan onla ilgileneceksin ürünüm çürümesin dersen tabi, doğru zamanda doğu suyu vereceksin, yanlış otlardan temizleyeceksin!

Birde çok seveceksin koşulsuz seveceksin başarılı olduğu için değil, uslu olduğu için değil sadece sizin çocuğunuz olduğu için kendi olduğu için seveceksiniz!

Ve Cibran’ın da dediği gibi;

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil, 
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları. 
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler 
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. 
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil. 
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır. 
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil. 
Çünkü ruhlar yarındadır, 
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz. 
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları 
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın. 
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur. 
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar. 
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür 
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar. 
Okçunun önünde kıvançla eğilin 
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar 
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.
Bunları da  hatırlayacaksın!

Sevgimle…
Tuba AYDOĞAN
Terapist/Öğrenci Koçu







4 Ocak 2016 Pazartesi

YEME BAĞIMLILIĞI (DENEY)

Scripps Araştırma Enstitüsü, Mart 2010’da çığır açan bir araştırmanın sonucunu yayınladı. Pastırma, sosis, çikolata ve Cheesecake’ten oluşan yağ ve şeker oranı yüksek bir diyete göre beslenen fareler tam anlamıyla yemek bağımlısı oldular, yani kokanin yol açtığı kadar şiddetli nörokimyasal bağımlılıklar geliştirdiler.
Araştırmalarda farelerin yüksek kalorili gıdalarda değişik seviyelerde erişimlerine olanak sağlandı. Bazıları günde sadece bir saat abur cubur yiyebilirken diğerlerinin gün boyunca çikolata ve pastırma yemesine izin verilmişti. Gıdalara erişimi sınırlanan fareler abur cuburları daha ölçülü şekilde yiyerek kilolarını muhafaza etti. Diğerleri ise yemek takıntısı geliştirip çabucak obez oldular.
Yemek bağımlısı olan farelerin bu alışkanlıklarını sürdürmek için neler yapabileceklerini görmek şaşırtıcıydı. Araştırmalar abur cubur vermeyi kesip onları sağlıklı bir diyete sokmaya çalıştığında; obez fareler yemek yemeyi reddettiler ve hatta açlıktan ölme raddesine geldiler. Abur cubura ulaşmak için acı verici şoklara maruz kaldılar Midelerine şekerli ve yağlı besinlerle doldurmak için çaresiz bir istek duymaları ve bu yolda cı çekmeye razı olmaları, başka araştırmalardaki kokain veya eroin bağımlısı olan farelerle benzerlik taşıyordu.
Farelerin tepkisini gözlemlemek için özel elektrotlar kullanan araştırmacılar yüksek oranda yağ ve şekerin, yeni kokain veya eroin benzer şekilde hayvanların beyin kimyasına değiştirdiğini keşfettiler. Aşırı miktarda tüketilen abur cubur ve diğer uyuşturucu türleri, beynin zevk merkezlerini aşırı şekilde alıştırıyor. Tıpkı fazla yemek yiyip mutlu olanlar gibi aynı ”Kafa” yı bulabilmek için hep daha fazla şekerli ve yağlı yiyeceğe ihtiyaç duyuyor.
Yiyeceklerin verdiği rahatlamanın duygusal bir durum olduğunu düşünmeye ve kendimizi güçsüz ya da çocuksu olmakla suçlama eğilimliyiz. Ama psikolojik sorunları olmamasına rağmen fareler de tığkı yemek takıntılı insanlar gibi davranıyor. Yiyeceklerin beyin kimyalarına olan etkisi nedeniyle bu aşırı kilolu ve yemek bağımlısı fareler zevk almak için- ya da sadece normal hissetmek-giderek daha fazla abur cubura fiziksel olarak ihtiyaç duyuyorlar.Bu tür yiyeceklere sınırsız erişim olanağı onları bağımlı hale getiriyor.

İşin  korkutucu kısmıysa kokain bağımlısı fareler uyuşturucu almayı bıraktıktan sonra beyin kimyalarının normale dönmesi sadece iki gün sürüyor. Araştırmadaki yemek bağımlısı farelerin beyin kimyası ise ancak iki hafta sonra normale dönüyor. Diğer bir deyişle, yeme alışkanlıkları bazı bakımlardan beyni uyuşturuculardan daha fazla etkiliyor! Bu araştırmaya göre yağ ve şeker de kokain kadar bağımlılık yaratabiliyor. Hatta bazı bakımlardan daha da fazla bağımlılık yapabiliyor.

Kaynakça: DR. Mike Down