23 Aralık 2014 Salı

YENİ YIL YENİ KARARLAR


Yeni bir yılda yeni başlangıçlar için kararlar alınır ve daha yılın ilk ayı bile bitmeden vazgeçilir. Sigarayı bırakıyorum, alkol almayacağım, kilo vereceğim, spora başlayacağım, daha fazla kitap okuyacağım, sabahları erken uyanacağım diye liste uzarda gider. Peki, bu kararları alıp neden vazgeçiyoruz? Baktığımızda hepsi kendimizi geliştirmek ve hayatımızı daha kaliteli yaşamak adına aldığımız kararlar! Nedir bu olmayan?

                                          “DEĞİŞİM”

Günlük olarak bir standartta devam eden hayatımızda bir anda ani bir karar alıyor ve değişim yapmaya çalışıyoruz peki bunu bilinçaltınıza soruyor musunuz? Bakalım o bu durumdan memnun mu? Gerçekten değişmeye hazır mı? Peki, bunları değiştirirse ona ne fayda sağlayacak? Ne gibi sorumluluklar alması gerekecek ve bu sorumlulukları yerine getirmeye istekli mi? Ne yani şimdi değişim için bilinçaltımızdan izin mi alacağız diyorsanız; evet ondan izin almalısınız. Bilinçaltımız bizi korumaya programlıdır yapmak istediğiniz en küçük bir değişikliği bile risk olarak algılanacaktır. Spor yapmayan birisisiniz ve yeni yılda bir salona yazılmaya karar veriyorsunuz diyelim. Gittiniz ve bu ciddi kararla yıllık bir sözleşme imzaladınız daha 1. ayı gelmeden bu işi yapamayacağınızı anladınız önce haftada 3 gün gittiğiniz salona sonra ayda 1 ve daha sonra 2 ayda bir ve kaçınılmaz son hiç gitmemeye başladınız, verdiğiniz parada ziyan oldu.

Olayların sonucunda neden diye sormak hiçbir işe yaramaz sadece size olumsuz geri bildirimler yapar o yüzden ilk başta nedenlerinizi sormalısınız? Neden spora başlamak istiyorsunuz? Neden kilo vermek istiyorsunuz ya da neden işinizi değiştirmek istiyorsun? Bu size ne fayda sağlayacak? Güçlü nedenleriniz varsa amacınıza o kadar çok sadık kalırsınız. En ufak bir değişiklik için bile neden sorularını başta sorup ve cevaplarınızı kendinize vererek bilinçaltınızı ikna etmelisiniz.Güçlü nedenleriniz olmadan yapılan değişimler ve alınan kararlarda istikrar olması gerçekten oldukça zordur.

Değişim ;sabır ve sebat isteyen bir süreçtir, yeni bir yılda yapılacak olan gelenekselleşmiş bir ritüel değildir. Değişimin sorumluluğunu almaya hazır mısınız? Büyük devrimler küçük adımlarla başlar yeni yılda yapmak istediğiniz değişimler için önce küçük küçük adımlar atın ve bilinçaltınızı bunu yapabildiğinize ikna edin, o zaman bu söz verilip yapılmayan kararlardan değil hayatınıza yeni bir yön verecek gerçek bir değişim olur.

Yeni yılda güçlü amaçlarınıza kafanızla değil kalbinizle bağlanmanız dileğiyle.

Sevgilerimle.

Tuba Aydoğan

NLP & Kişisel Gelişim Uzmanı

12 Aralık 2014 Cuma

3 DAKİKADA SATIN ALMAMAYA NASIL KARAR VERİLİR?




Satış  mesleğine gönül vermiş insanlar bilir ki satış gerçekten sevilerek yapılacak bir meslektir ve gerçekten tam bir ikna uzmanı olmanız gerekmektedir. Bunun içinde en başta iyi bir iletişimci olmanız yani insanları anlama uzmanı olmanız gerekir.

Satış teknikleri konusunda yüzlerce kitap ve kaynak bulabilirsiniz. Yalnız bu durumla ilgili yanlış olan durum şudur satış bir teknikler dizisi değildir. Satış;” İnsanları anlama sanatıdır.”  Bir müşteriye uyguladığınız teknik diğer müşteride tamamen geri tepebilir. Ve sonuç hüsranla bitebilir. Uyguladığınız aynı metotla iyi bir satışçı olduğunuzu iddia ediyorsanız bilin ki ya şanslı gününüzdesiniz ya da size genelde aynı tip müşteriler denk geliyor.

“ Ben sonuç odaklı bir insanım “

Hiçbir müşteri size bunu söylemez ya da analitik düşünen, detaycı bir insan olduğunu söylemez bunu anlamak sizin kuvvetli sezgilerinize ve ne kadar iyi bir ikna uzmanı olduğunuza bağlıdır. Her satışçı bunu benim gibi karşısında söyleyecek müşteri bulamaz. Haliyle dün ki yaptığım satış görüşmesinde alıcı taraf olarak konuşmasından oldukça sıkıldığım sevgili meslektaşıma sonuç odaklı olduğumu, firma hakkında yeterince bilgiye sahip olduğumu ve fiyatsal kısma geçmesi gerektiğini anlattım. Sanırım yarım saatin sonunda ancak net olmayan bir fiyat aldım haliyle daha görüşmenin 3 dakikasında beni kaybetmişti ve otuzuncu dakikada zaten ne olursa olsun oradan bir şey almayacağıma emindim.


 Eğer 3 dakikada satışı kaybetmek istiyorsanız ;


Ø      Müşteri az siz çok konuşun!
Ø      Onu dinleyerek elde edeceğiniz verileri göz ardı edin!
Ø      Firmanızdan çok bahsedin ve rakiplerinizi kötüleyin!
Ø      Görsel dokunsal ya da işitsel cümleler kullanmadan sadece kendi dilinizi kullanın!
Ø   İhtiyaçları ortaya çıkarmadan kafanıza göre ihtiyaç belirleyin elinizde kalan şu son sözleşmeyi imzalatmaya çalışın!
Ø      Hipnotik dil kalıplarını kullanmayın!
Ø      Müşteriniz hızlı konuşuyorsa yavaş, yavaş konuşuyorsa hızlı konuşun!
Ø      Net değil karmaşık davranın!
Ø      Somut veriler sunmak yerine yuvarlayın gitsin!
Ø      Sakın gülümsemeyin!
Ø      Dış görünüşünüze özen göstermeyin!
Ø      Beden dilinin iletişime olan %55 etkisini unutup düzgün kullanmayın!
Ø      Parmaklarınız ucuyla el sıkışın!
Ø      Göz teması kurmayın!

    Kısacası uyum ve bağ kurmak yerine sadece satmaya odaklanın ! Eğer bunları uygularsanız 3  dakikada satışı kaybedeceğinizi garanti ediyorum.

    Satış bir meslek değil bir yaşam biçimidir unutmayın! Çünkü iyi bir satışçı güçlü bir iletişimcidir ve iyi bir iletişimci hayatının her alanını doyumlu, mutlu yaşar.

Tuba Aydoğan

Kişisel Gelişim Uzmanı & Satış Koçu 

30 Kasım 2014 Pazar

GELECEKTEN MESAJINIZ VAR !

Keşke 10 yıl önceye dönebilsem! Keşke şu anki aklım olsa o zaman bu hataları yapmazdım! Keşke şimdi o ana dönsem nasılda farklı yaşardım!
Keşke … Keşke ….
O kadar çok bu cümleyi kullanıyoruz ki! Farkında olmadığımız bir şey var aslında bu durumda! O anları yaşamamış olmasaydın şu an ki sen olman mümkün olur muydu? Bu kadar tecrübeyi yaşadığın hatalar, yanlışlar olmadan edinebilir miydin?

Bilgenin birine  başarısının sırrını sorarlar.
“İki kelime” der ve ekler: “Doğru kararlar.”
O kararları nasıl alabildiğinin sırrını sorarlar.
“Tek kelime” der: “Tecrübe.”
Tecrübenin sırrını sorduklarında ise şu cevabı  verir:
“İki kelime” der: “Yanlış kararlar.”

Çok mu mutsuzsun yanlış kararlarından dolayı? Çok mu pişmansın? Yaptıkların sana ağır maliyetler mi getirdi? Ben bu başarıyı istemiyorum bu tecrübe durumu olmadan da doğru kararlar almak, doğru adımlar atmak mı istiyorum diyorsun? O zaman geçmiş yerine geleceğe gitmeye ne dersin ?
 NLP’nin varsayımlarından biride, başarısızlık diye bir şey yoktur geri bildirim vardır. Ben bundan ne öğrendim? Yaşadıklarınızı öylesine mi yaşıyorsunuz ya da gerçekten bu olaydan aldığınız dersleri geleceğe uyarlıyor musunuz? Ya da hiç yaşamadan geleceğin provasını yapıyor musunuz? Başarılı insanların sırlarından biride yapacakları önemli konuşmaların veya işlerin provasını zihinlerinde yaşamalarıdır.
 Hadi küçük bir oyun oynayalım! 10 yıl önceye dönüp keşke demek yerine 10 yıl sonraya gidelim. Zihninizde bir sinema filmi gibi geleceğinizi tasarlayın nerdesiniz, ne yapıyorsunuz, nasıl hissediyorsunuz ve 10 yıl sonraki sen şimdi ki sene ne söylerdi acaba? Şu an neyi farklı yapmalısın ki gelecekte tekrar başa dönüp keşke dememelisin? Şu an yapmadığın ne için keşke diyeceksin? Anı yaşamadığın için mi, ertelediğin hayalin için mi, üzdüğün insanlar için mi, sırf hava kapalı diye içinden lanet edip kendini eve kapattığın günler için mi, elindeki işi daha sonraya erteleyip çocuğunla geçirmediğin 10 dk için mi? Yağmurda yürümediğin için mi? Sevdiğini söylemediğin için mi? Dans etmediğin için mi, daha çok spor yapmadığın için mi? Beslenmene dikkat etmediğin için mi? Kitap okumadığın için mi? İçinden geldiği gibi davranmadığın için mi? Ekibini iyi yönetmediğin için mi? İşin için gerekli eğitimleri almadığın için mi?

Ne diyor şair;

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına    
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.

 Hadi çok zor değil gözlerini kapa gelecekten mesajın var ?


Tuba Aydoğan
NLP& Kişisel Gelişim Uzmanı


17 Kasım 2014 Pazartesi

Aşk MI? Aşk Sandıklarımız MI?

Kasım ayının farklı bir büyüsü var AŞK üzerinde.  “Kasımda aşk başkadır” derler ya öyle bir inanış yerleşmiş bilincimize.
Kasımda mı başka sadece AŞK, yoksa AŞK’IN kendisi mi zaten bambaşka?

İnsan ruhu bedenine üflenmeden önce bile aşk vardı. Mitolojik hikâyeler, Mecnunlar, Jülyetler… Zaman geçtikçe aşkın kavramı da bambaşka bir boyut aldı. Gerçek aşk neydi sahi?
Kafamızda oluşturduğumuz standartlara uygun ve ihtiyaçlarımıza binaen toplumunda onayladığı bir ilişki yaşamak mıydı?

Gerçekten neden âşık oluyorsun? Bu ilişki gerçek sevgi mi ? Hangi ihtiyacını karşılıyor? Yalnızlığını mı, sevmek mi, sevilmek mi, geçmiştekini unutmak mı, sırf can sıkıntın mı, cinsel yaşam mı, yoksa sadece egonu mu koruyorsun?
 
Birçoğumuz bu ihtiyaçları karşılayacak birine duygularımızı yoğunlaştırıyor adına da aşk deyip çıkıyoruz işin içinden. İhtiyaçlarımızın karşılanmadığını gördüğümüzde ise aşk acısı çekiyorum diyoruz. Aslında bu aşk acısı değil! Bu sadece yapılan alışverişin karşılıksız çıkması. Gerçekte ne vermeye hazırsın ki almayı bekliyorsun? Aşk verdin mi  ki aşk istiyorsun! İlk dönemeçte tipiye tutulan bir çıkar çatışmasına dönüşüyor ilişkiler ve kaçınılmaz sonuç; AŞK diye bir şey yok!

En son ne zaman gerçekten sevdin? En son ne zaman hiçbir şey beklemedin ilişkinden? En son ne zaman affettin? Ne zaman aradığın hiçbir ihtiyacına cevap vermeyen sana uymayan sırf “O” olduğu için birini sevdin?
Aşka sahip mi olmak istiyorsun, doyumlu bir ilişki yaşamak mı ? O zaman her şeyden vazgeçmeye hazır olmalısın! Egondan, yalnızlık hissinden, can sıkıntından, cinsel dürtülerinden, beklentilerinden…

 “Mum Gibi erimiyorsa insan, yanıyorum dememeli. Yanmaktan korkuyorsa kişi, aşk kapısından girmemeli. Ya kor yürekli olmalı insan, ya da kor barındıracak yürekli. “


Tuba Aydoğan

Yaşam Koçu


4 Kasım 2014 Salı

İMDAAAT! BİLGİSAYARIMA VİRÜS BULAŞTI.


Bu hafta son zamanlarda danışanlarımdan sıklıkla duyduğum bir konuya değinmek istedim.

“Kafamı boşaltmaya ihtiyacım var!”

  Bilgisayarlar insan beyni modellenerek oluşturulmuştur. Henüz insan beyninin kapasitesine ulaşan  ve bu kadar mükemmel işleyen bir bilgisayar  üretmek mümkün olmadı. İş bu haldeyken nasıl oluyor da bu müthiş işlemcili ve hafızalı beynimizi doldurabiliyoruz? (İNSAN BEYNİNİN HAFIZA KAPASİTESİ: 200 terabyte) Bilgisayarlarımızın kapasitesi dolduğu anda yaptığımız çok basit bir işlem vardır “SİLMEK” . Bilgisayarınızı yavaşlatan ve arka planda çalışan ne kadar gereksiz şeyler varsa siler yada tam performans almak için format atarız.  Peki bunu neden beynimiz için yapmıyoruz?
  Öncelikle arka programımızda çalışan gereksiz programlara bir bakalım. “Korkularımız ve kaygılarımız” gereksiz çalışan programlardan sadece biri. Farkında olmadan gelecekten kaygılanır ve kendi kendimize yersiz korkular oluştururuz. Çoğu zaman da bunların farkına bile varmayız. Fakat onlar arka planda size fısıldar durur. Öncelikle beyninizde sizle konuşan bu iç sese gerçekten kulak vermek gerek sizin için ne söylüyor? Korkuları gerçekçi mi ? Sizi korumaya mı çalışıyor yoksa sadece kuruntudan mı ibaret?  Korkuları yenmenin en güzel yöntemi onların üstüne gitmektir. Onlara soracağınız sorularla gerçekçi olup olmadıklarını anlayabilirsiniz! Beyninize işleyecek iyi bir görev vermezseniz emin olun o sizin için bulur ve bunlar hiçte olumlu şeyler olmaz!
  Diğer gereksiz programlardan biride geçmişe takılı kalmaktır. Beyninizde sürekli yaşanmış kötü olayları canlı bir film gibi izleyip durmakta bardağınızın günden güne dolmasına neden olacaktır. Mevlana der ki ; Dünle beraber gitti, cancağızım ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım. Yaşanacak her şey yaşandı ve bitti. Kendinize sormanız gereken yaşanan olaylardan “Ne öğrendim?” olmalıdır.
  Birde enerji emiciler var tabiî ki! Beyninize tıpkı bilgisayarınıza bulaşmış ve bir türlü kurtulmadığınız ve tüm işletim sisteminizi mahfeden “virüsler” mevcut. Bunun için sizinde kendiniz için geliştirdiğiniz bir virüs koruma programınız olmalı. Bu programın en güçlü kaynağı ve temeli “Kendinize güven ve olumlu inançlar” dır. Etrafınızda sizi ne kadar aşağı çekmek isteyen, yapamazsınız diyen “virüsler” olsa da inançlarınız ve kendine güveniniz sizi bir kalkan gibi koruyacaktır.
   Peki sadece sebepler bunlar mı? Tabiî ki değil! Bazen gerçekten soluk almaya ihtiyacınızda olabilir? Hayatı bir yarış gibi algılayıp hiç durup dinlenmeden tırmanmak bazen soluğunuzun tıkanmasına neden olabilir. Yorulduğunuzda dinleneceğiniz tepeleriniz olsun güzel yemyeşil düzlükler. Bunlar belki bir dost , belki bir kitap , belki  kısa bir tatil , uzun doğa yürüyüşleri  yada meditasyon bile olabilir. Aslında meditasyon beynimizi terbiye etmek için çok güçlü bir yöntemdir. Günlük hiç bir şey düşünmeden  iç dünyamıza yapacağımız 10’ar dakikalık yolculuk aklımızı kurcalayıp bizi sürekli yoran iç sesimizi de terbiye etmemizde mucizeler yaratabilir. 

Bırakın hayat sizin için aksın, siz hayat için akmayın!

Bu muhteşem kasım ayının tadını çıkaracağınız, kurumuş yaprakların sesini kulaklarınızda duyacağınız ve tüm güzelliklerini yaşayacağınız bir ay olması dileğiyle. Unutmayın doğa bile yeniden doğmak için yaprak döküp kendini tazeliyor.

 Yenilenmeniz ve yeniden doğmanız dileğiyle.

Sevgilerimle

Tuba Aydoğan

Yaşam&NLP Koçu

14 Ekim 2014 Salı

ANNE BIRAK BENİ OLGUNLAŞAYIM!

 
   Çiftçinin biri ekinlerini eker ve bütün bir yıl emek verir fakat ne yağmur ne güneş istediği zamanda çıkmaz ,bir türlü olmaz. O kadar çok emek vermiştir ki yinede hasat zamanı gelip ürünü biçtiğinde emeğinin yarısını ancak alabilir. Adam öyle sinirlenir öle sinirlenir ki, o sinirle Tanrıya gider.

 -Ey  Tanrım ben o kadar emek verdim, o kadar uğraştım sen doğru zamanda yağmur yağdırmayıp, doğru zamanda güneş açtırmadığın için ancak ektiğimin yarısı kadar alabildim. Doğru zamanda yağdırsaydın ve güneş açtırsaydın şimdi bunun iki katı ürünüm olacaktı!

 Tanrı eser gürler ama kuluna da bir ders vermek ister.

- Madem bu işi bilmediğimi iddia ediyorsun al o zaman yağmuru ve güneşi senin emrine veriyorum sen istediğin zaman yağdır, istediğin zaman güneşi açtır.

    Bizim çiftçide mutlulukla gider ve seneye ürün ekeceği zamanı bekler. Artık güneş ve yağmur onun emrindedir. Bahar gelir tohumları eker, ne zaman su isterse ürünler yağmuru yağdırır, ne zaman güneşe gerek duyulsa güneş açtırır. Sahiden de tarla görülmeye değerdir ektiğinden dört katı fazla ürün yetişir çiftçi mutlu böbürlenir;

-Gördün mü Tanrım bak doğru zamanda yağmur yağıp güneş açınca nasılda bir anda ürünlerim arttı!
 Sonunda çiftçi heyecanla ürünlerini biçeceği zamanı bekler ve o gün gelip çatar. Heyecanla tarlaya gider ve ürünleri biçmeye başlar fakat gözlerine inanamaz elini attığı her buğday tanesinin içi çürümüş ve bomboştur tüm tarlayı bu şaşkınlık ve üzüntüyle sürer kala kala elinde önceki yılların bile yarısında bir avuç ürün kalır. Tabi bizim çifçi durur mu ? Gene Tanrıyı suçlayacak ya koşmuş Tanrının yanına.

-Tanrım ben tam zamanında ürünlere yağmur yağdırdım ve güneş açtırdım ama yine de önce ki yılların yarısı kadar olmayacak ürün çıktı oysaki bütün tarla yemyeşildi. Neden böle oldu sen benim rızkıma mı engel oluyorsun?

Tanrı gülümser ve cevap verir.

-Sen onların her ihtiyacı olduğu zaman su ve güneş vererek ekinlerin zorluklarla mücadele etmesine engel oldun ve kendi güçlerini kullanarak olgunlaşmalarına engel oldun!

 Bizimde bu çiftçi gibi hayatı anlamak adına büyük bir derse ihtiyacımız var sanırım.

   Hayatta o kadar çok şeyi kolaylıkla elde etmeye alışıyoruz ve alıştırılıyoruz ki karşımıza çıkan ilk engelde ilk zorlukta ne yapacağımızı bilemez oluyoruz. Bunun sebebini anlamak için aslında dönüp şöyle hayatımızın ilk evrelerine bakmamız yeterli olacaktır.
“ Hımm kimmiş o seni döven çocuk göster de haddini bildireyim”
“ Bey yeni telefon çıkmış bizim kız ondan istiyor. İyide arkadaşlarından geri mi kalsın”
“ Dur dur ! Sen dökersin ben taşırım.”
“ Aaaa olur mu evladım ben gelir evini temizlerim”
“Bırak canım ben toplarım yatağını sen geç kalma”

Bu örnekleri oldukça artırabiliriz sanırım ve birçoğumuz için hiçte yabancı değil belki sizin için yabancıdır da hani bir arkadaşınızın başına gelmiş olabilir diye söylüyorum J

 Çocuklarımızda hayata ektiğimiz birer tohum aslında. Anne ve babalar olarak yeterince onları kötü yönde etkileyecek iletişim hataları yaparken birde üstüne onun kendi başına mücadele edip gerçek olgunluğa ulaşmamaları için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. İyi anne, baba olma kavramını çocukların her istediğini her an yapmakla karıştırır olduk. Hele yeni yetiştirilen Z kuşağı nesil bu konuda oldukça şansız gibi görünüyor. Hem çağın teknoloji çılgınlığı hem de güven problemleri bir araya gelince oldukça korumacı ve iletişimsiz bir nesil yetiştirilmekte. Doğal süreç tamamen ortadan kalkıyor. Çocukların büyük bir çoğunun karşılaştığı en büyük sorun internetin olmayışı ya da oynadıkları oyunda level atlayamamaları oluyor. Sokaktan üstü başı çamur içinde gelen çocuk görmek oldukça zorlaştı. Hele kendi başlarına bir sorunun üstesinden geldiklerini görmek!İmkanlarımızı son safhasına kadar zorlayıp elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Ve bunu yaparken farkında olmadan onların doğal büyüme süreçlerini sabote edip potansiyel güç kaynaklarını kullanarak olgunlaşmalarına da engel oluyoruz. Bir çok anne baba bu yazıyı okuyunca çevre, şartlar ve modern hayatın gerekliliklerinin bunlar olduğunu da savunabilirler. Yine de bu onlara kendi güvenli olduğunu düşündüğünüz ortamlarında , kapasitelerini ortaya çıkaracak imkanlar sunmamıza engel değil! Bırakın yatağını kendi toplasın günlerce dağınık kalsın! Bırakın banyosunu kendi yapsın! Bırakın okula otobüsle metroyla gitme imkanı varsa onla gitsinler! Bırakın kendi kıyafetini kendi seçsin saçma sapan bile olsa seçsin ve öyle giyinsin! Ev kirlenecek diye korkmayın bırakın yemeğini kendi yesin! Bırakın gençleri yarış atı gibi koşturmaktan onlara hayallerinin ne olduğunu sorun ! Bırakın sizin istediğiniz ve olmak istediğiniz gibi avukat , hakim, doktor , mühendis olmasınlar !Bırakın çocukları hatalar yapsınlar ve ders alıp olgunlaşsınlar! Bırakın çocukları onlar güneşsiz , susuz kalsınlar zaman zaman ve vermek için meyvelerini mücadele etsinler , fırtınayla , karla , yağmurla!Bırakın çocukları ki hayatta ilk gördükleri zorlukta pes edip kalmasınlar ! Bırakın ki çocukları yeşil başlı fakat içi boş ekin tarlası gibi kalmasınlar! Yalnız sevmeyi bırakmayın onları her koşulda ve her şartta!

  Çocukların musmutlu yaşayacağı bir dünya dileğiyle.

Tuba Aydoğan

Öğrenci Koçu


2 Ekim 2014 Perşembe

Bir Avuç Ömrün Kalmış Gibi Gül


Zaman beklemez kimseyi durma
Kalbini acıtana yol aldırma
Kanayıp dursa da sakın ağlama
Kaderi yenmek için hep güç topla
Hayat saklar hayalleri yakma
Erteler bazen sebepsiz sanma
Vazgeçerek yarını cezalandırma
Yorgunluğu üstünden atıp son defa
Bir avuç ömrün kalmış gibi gül
Dağlara düşmüş karlar gibi kal
Boyunu aşmış nehirler kadar çağla
Geriye dön bak bir ben gibi sev

Bademin  bu şarkısını belki yüzlerce kez dinlemiştim son iki yıldır.Şarkı Bademin "Badem  ve Konukları" Albümünde yer almıştı. Sözleri Mustafa Kemal Öztürk & Zeynep Asan ‘a, Müzikse ,Mustafa Kemal Öztürk’e ait. Uzun bir yolculukta tekrar dinliyorum ve uzun yıllardır yapılmış en iyi  motivasyon ve umut şarkısı olduğuna bir kez daha kanaat getirdim. Algıda seçicilik dedikleri bu olsa gerek, yepyeni bir hayalin peşinde koştururken bambaşka umutlarla dinliyorum her sözünü.

Zaman gerçekten hiçbir şeyi beklemiyordu. Gün ışığı yeni yeni aydınlatırken yeryüzünü birkaç saatte olan biten ve doğanın uyanışı ,var oluş veya yok oluş başlıyordu tıpkı geceden sonraki sabah gibi.Her gün sunulmuş bir armağan hepimize  24 saatlik bir hediye, bir banka hesabı gibi  asla ertesi güne devretmeyen bir servet her gün.

Bazen öle şeyler yaşıyoruz ki canımızı yakan yıpratan dibe vurduran …Gidenler , kalanlar , bitişler  ve başlangıçlar. Acılara takılıp bin kez ölüyoruz, başından pes edip hayatını zindan edene uzaktan bakıp yalnız yol almasını izliyoruz. Bin kez ölüyoruz aynı acıyla .Ölmeyin! Küllerinizden yeniden doğun tıpkı Zümrüdüanka gibi yana yana ateş çemberinde. Hamken pişin, yanın ve OLUN! Olun ve yol alın ..

Koyulduğun yol hep düzlük olmaz bazen inersin, bazen çıkar, bazen düşersin, bazen kalkar, bazen ileri gittiğini sanarsın, bakarsın bir arpa boyu yol gitmemişsin. Unutma en iyi ok yayı en geriye çektiğinde atılır. Gücünü toplaman gerekir yayı en uzağa fırlatabilmek için, güç toplamak içinde dinlenmek ,içsel dünyana yolculuk yapmak ve bu yolculukta hep güçlü kalmak , asla pes etme! Yenmek için gücünü topla!

Hayalsiz yaşanır mı?
Her şey bir hayaldi ilk önce lakin her şeyin bir zamanı var sabırda gereklidir bu yolda. Hayaller gerçekleşmediğinde istediğin zaman, isyan etme! Hayat saklar bunu bil ve inan sadece.

“Hayallerinize sıkı sıkıya sarılın. Eğer hayalleriniz ölürse, hayat, kanadı kırık ve uçamayan bir kuşa benzer”

Hayalsiz yaşamaktan daha kötü bir şey varsa oda hayallerinizden vazgeçmektir.

Denemekten yoruldun mu bir kez daha dene, bir kez daha, nerden biliyorsun bu kez olmayacağını? Bir kez daha gücünü topla en büyük silahınsa gülümseyişin olsun. Gülümsemek inanın fizyolojisini değiştirir bu olumlu fizyoloji ruh durumuna yansır. Bu hayat senin ve bir kez daha tekrarı yok! Olmadı tekrar baştan deme lüksün yok! O yüzden tüm hünerlerinle sahnede en güzel oyununu sergilemelisin tüm gücünle yaşamak istediğin  hayalin ve olmak istediğin sen için dağlardaki karlar kadar kararlılıkla devam etmelisin. Öle coşkuyla olmalı ki oyunun bittiğinde alkış kıyamet olmalı çınlamalı sahne seslerle . Elinden  gelenin en iyisini yaptın mı? Peki elinden gelenin en iyisini yaparken bunu tüm coşkunla yaptın mı tıpkı boyunu aşan nehirler gibi coşkun? Cevabın “Evet”se  o zaman emin olmalısın ki hayatta seni coşkuyla kucaklayacak.

Şarkının sözleri kadar mükemmel Badem yorumuyla dinlemenizi umut ediyorum ve linkide ekliyorum.


Hayallerinizin peşinden kararlılıkla ve coşkuyla koşacağınız  sevgi dolu bir yaşam diliyorum.

 NLP Koçu
Tuba Aydoğan



28 Eylül 2014 Pazar

YÜZ YÜZE

YÜZ YÜZE

Hatırlarsınız Yüz Yüze diye , 1997 ABD yapımı dramatik aksiyon film vardı. Özgün adı Face/Off olan film Türkiye'de 21 Kasım 1997'de gösterime girmişti. Yıllar geçse de üstünden seyretmeye doyamadığımız bir başyapıttır.John Woo'nun yönettiği filmin başrollerinde John Travolta ve Nicholas Cage oynamışlardı.
Filmin kısaca konusu şöyleydi;
FBI Ajanı karakterindeki Sean Archer (John Travolta)  malum toplum ve ülkesinin refahı için çalışan, uyumlu, etrafında sevilen toplumda yer edinmiş biraz da duygusal çöküntüleri olan biridir. Dâhiyane bir yüz operasyonu geçirerek yüzünü aldığı ve karakterine büründüğü kişi ise 8 yıldır peşinde olduğu paralı terörist Castor Troy‘dur ( Nicholas Cage). Bu adam tam bir psikopat, azılı bir katildir. Yani birbirinin tam zıttı iki karakter. Görevi Troy‘un Los Angeles'a yerleştirdiği biyolojik silahı bulmaktır. Başarması için suç dünyasının içine girebilmesi ve bombanın yerini öğrenebilmesi için hapishanede yatan Castor Troy’un erkek kardeşine kendisinin Castor olduğuna inandırması lazım. Yani muhteşem bir kopya olması gerekli sadece dış görünüş olarak  değil davranış ve fizyoloji , düşünce şekli, inanç ve değerleri anlamında da  mükemmel bir modelleme .. Peki muhteşem ajanımız ne yapıyor? Her yönüyle Castor’un tüm benliğine ve kimliğine bürünüyor. O kadar gerçekçi oluyor ki Castor’un kardeşi bile inanıyor.
 Aslında NLP’de  modelleme ile başlamıştır, diyebiliriz. Bandler ve Grinder insanları gözlemleyerek kimi insanların bazı şeyleri diğer insanlardan daha iyi yaptığını görmüşler. Ve yine bir kişinin yapamadığı bir şeyi başka bir dönem çok iyi yapabildiğini gözlemlemişler. Bunun üzerine şu soru belirivermiş zihinlerinde; “Neden birileri bir şeyleri iyi yapıyor da bir başkası onun kadar iyi yapamıyor?” Bu sorunun cevabını ararken “modelleme” dediğimiz alan ortaya çıkmış. 
Eğer daha önce biri başardıysa; siz de o kişinin fizyolojisi, düşünce yapısı ve ruh halini modellerseniz aynı başarıyı yakalayabilirsiniz. “O nasıl başarmış?” sorusunun cevabını almak için modelleyeceğiniz kişiyi bu bağlamlarda incelemek gereklidir.
Başarıya giden yollarda nasıl davranmış, onu tetikleyen veya motive eden şeyler nelerdi, yaşam biçimi nasıldı? Bunları araştırıp siz de stratejilerinizi belirleyebilirsiniz.
Modelleme çocukluğumuzdan beri uyguladığımız bir öğrenme biçimidir aslında. Anne baba ve etrafımızdaki kişileri modelleyerek yürümeyi ve konuşmayı öğreniyoruz. O zaman bunu bilinçli olarak yapmıyorduk. Öğrenmek için kopyalıyorduk ve dünya modelimizi oluşturuyorduk. Başarı konusunda modelleme tam bir sihirli anahtardır. Modelleme sırasında örnek alacağınız kişinin kendine has bir stili olabilir ve modelleme yapayım derken bir Frankenstein ortaya çıkabilir. Modelleme yaparken dikkat etmeniz gereken konulardan biri de şudur: Karşınızdaki kişinin sergilediği her tavrı ve tutumu sizin inanç ve değer yargılarınıza uygun olup olmadığını inceleyerek içselleştirmek gerekir. Tıpkı ajanımız Sean Archer gibi… O, kendine uymayan bir suç dehasını modelleyerek inanç ve değerlerine oldukça ters birinin kimliğine bürünmüştü. Bu da onu psikolojik anlamda ikileme düşürmüş ve ciddi bir iç savaş vermişti.
Başarıların ve iyiliğin kopyalanacağı bir dünya  dileğiyle...

Sevgilerimle
Tuba Aydoğan
NLP Koçu
 




FORMUNUZ İÇİN DÜŞÜNÜN



 Eminim birçoğumuzun sağlıklı yaşamla ilgili fikri vardır, dengeli beslenmek düzenli egzersiz yapmak gibi. Yine de bu kararlar pazartesi alınıp çarşamba bırakılır. Bilinçli zihnimiz vücudumuzun sağlığını korumak adına egzersiz yapması ve dengeli beslenmesi gerektiğini bilir. Bilinçaltımız kabul edip onaylamadığı sürece bunun devamlılığını sağlayamayız.
Öncelikle kilo vermek ve formda olmak sizin için arzulanır bir hedefi mi?
Her şeyden önce bunu tespit etmek gerekir.
Ruhsal ve bedensel formunuzun ilerdeki hayatınızda size yaşatacağı konforu bilmek ve bunu gerçekten tutkuyla arzulamak gerekir. Zaten arzu varsa çözüm de vardır.
Düşünce gücünün olmak istediğiniz kişi veya beden üzerine olan etkisi  %100 ‘dür. Yapmanız gereken olmak istediğiniz forma odaklanmak.  Sürekli kilolarınıza ve formsuzluğunuza odaklandığınızda düşünceleriniz olmak istediğiniz kişiye değil olmamak istediğiniz kişiye odaklanır. Yapacağınız düzenli egzersiz, dengeli beslenmenin yanı sıra günde 10 dakika olmak istediğiniz formda, sağlıklı, mutlu ve fit bir vücutta kendinizi hayal edin ve “Hayal Etmeyi” bırakmayın. Hayal etmenin size hiçbir maliyeti yoktur. Özellikle uykudan önce bunu yapın. Metroda beklerken, yürürken, kendi kendinize kaldığınız her an kolaylıkla hayal edebilirsiniz.  Düşüncelerinizi seçerek, kaliteli ve yaratıcı düşünerek hayatınızın kontrolünü elinize alabilirsiniz.
 Kilo vermek konusunda hepimizin bazı olumsuz inançları vardır: Kesinlikle kilo veremem, su içsem yarıyor, benim metabolizmam yavaş çalışıyor, ne yapsam olmuyor, böyle mutluyum; bir türlü sonuç alamıyorum… İnançlarımız hayatımızı şekillendirmede büyük bir güce sahiptir.
İstediğiniz forma sahip olmanın sırlarından biri de sizi bu hedefe taşıyacak olumlu inançlara sahip olmanızdır ve sizi hedeften uzaklaştıracak inançları elemektir. Meselâ artık kilo veremiyorum yerine söyleyeceğiniz şey; günden güne formuma kavuşuyorum, sağlıklı bir hayat yaşıyor ve dengeli besleniyorum gibi olmalıdır.
Unutmayın ki, iyi bir başlangıç, yarı yarıya başarı demektir.
Başlangıç yapmak için öncelikle güçlü nedenlerinizin olması sizi daha çok motive edecektir. Kilo vermek ve formada bir hayat yaşamak için bulacağınız en az 10 neden sizi başlangıç noktasına daha çok yakınlaştıracaktır.
                                                       10 Adım
1)      GÜLÜMSEYİN
2)      En az 2 ayda bir tartılın.
3)       Kilo verdiğinizde giymek istediğiniz kıyafeti görebileceğiniz bir yere koyun.
4)      Günde en az 30 dk egzersiz yapın.
5)      Acıkmadan yemeyin ve doymadan kalkın.
6)      Porsiyonlarınızı küçültün.
7)      Kendinizi sevin.
8)      Her gün 10 dakika (3kere) yarım saat tüm hislerinizle olmak istediğiniz “sizi” hayal edin.
9)      Yasakları değil, yemek istediklerinizi düşünün.
10)  GÜLÜMSEYİN J

Sağlıkla ve Sporla Kalın.
Tuba Aydoğan
Sağlıklı Yaşam Koçu


Ruberu Danışmanlık web sitemiz yayın hayatına başlamıştır.

www.ruberudanismanlik.com