17 Kasım 2014 Pazartesi

Aşk MI? Aşk Sandıklarımız MI?

Kasım ayının farklı bir büyüsü var AŞK üzerinde.  “Kasımda aşk başkadır” derler ya öyle bir inanış yerleşmiş bilincimize.
Kasımda mı başka sadece AŞK, yoksa AŞK’IN kendisi mi zaten bambaşka?

İnsan ruhu bedenine üflenmeden önce bile aşk vardı. Mitolojik hikâyeler, Mecnunlar, Jülyetler… Zaman geçtikçe aşkın kavramı da bambaşka bir boyut aldı. Gerçek aşk neydi sahi?
Kafamızda oluşturduğumuz standartlara uygun ve ihtiyaçlarımıza binaen toplumunda onayladığı bir ilişki yaşamak mıydı?

Gerçekten neden âşık oluyorsun? Bu ilişki gerçek sevgi mi ? Hangi ihtiyacını karşılıyor? Yalnızlığını mı, sevmek mi, sevilmek mi, geçmiştekini unutmak mı, sırf can sıkıntın mı, cinsel yaşam mı, yoksa sadece egonu mu koruyorsun?
 
Birçoğumuz bu ihtiyaçları karşılayacak birine duygularımızı yoğunlaştırıyor adına da aşk deyip çıkıyoruz işin içinden. İhtiyaçlarımızın karşılanmadığını gördüğümüzde ise aşk acısı çekiyorum diyoruz. Aslında bu aşk acısı değil! Bu sadece yapılan alışverişin karşılıksız çıkması. Gerçekte ne vermeye hazırsın ki almayı bekliyorsun? Aşk verdin mi  ki aşk istiyorsun! İlk dönemeçte tipiye tutulan bir çıkar çatışmasına dönüşüyor ilişkiler ve kaçınılmaz sonuç; AŞK diye bir şey yok!

En son ne zaman gerçekten sevdin? En son ne zaman hiçbir şey beklemedin ilişkinden? En son ne zaman affettin? Ne zaman aradığın hiçbir ihtiyacına cevap vermeyen sana uymayan sırf “O” olduğu için birini sevdin?
Aşka sahip mi olmak istiyorsun, doyumlu bir ilişki yaşamak mı ? O zaman her şeyden vazgeçmeye hazır olmalısın! Egondan, yalnızlık hissinden, can sıkıntından, cinsel dürtülerinden, beklentilerinden…

 “Mum Gibi erimiyorsa insan, yanıyorum dememeli. Yanmaktan korkuyorsa kişi, aşk kapısından girmemeli. Ya kor yürekli olmalı insan, ya da kor barındıracak yürekli. “


Tuba Aydoğan

Yaşam Koçu


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder