Kasım ayının farklı bir büyüsü var AŞK üzerinde. “Kasımda aşk başkadır” derler ya öyle bir
inanış yerleşmiş bilincimize.
Kasımda mı başka sadece AŞK, yoksa AŞK’IN kendisi mi zaten
bambaşka?
İnsan ruhu bedenine üflenmeden önce bile aşk vardı.
Mitolojik hikâyeler, Mecnunlar, Jülyetler… Zaman geçtikçe aşkın kavramı da
bambaşka bir boyut aldı. Gerçek aşk neydi sahi?
Kafamızda oluşturduğumuz standartlara uygun ve
ihtiyaçlarımıza binaen toplumunda onayladığı bir ilişki yaşamak mıydı?
Gerçekten neden âşık oluyorsun? Bu ilişki gerçek sevgi mi ?
Hangi ihtiyacını karşılıyor? Yalnızlığını mı, sevmek mi, sevilmek mi,
geçmiştekini unutmak mı, sırf can sıkıntın mı, cinsel yaşam mı, yoksa sadece
egonu mu koruyorsun?
Birçoğumuz bu ihtiyaçları karşılayacak birine duygularımızı
yoğunlaştırıyor adına da aşk deyip çıkıyoruz işin içinden. İhtiyaçlarımızın
karşılanmadığını gördüğümüzde ise aşk acısı çekiyorum diyoruz. Aslında bu aşk
acısı değil! Bu sadece yapılan alışverişin karşılıksız çıkması. Gerçekte ne
vermeye hazırsın ki almayı bekliyorsun? Aşk verdin mi ki aşk istiyorsun! İlk dönemeçte tipiye
tutulan bir çıkar çatışmasına dönüşüyor ilişkiler ve kaçınılmaz sonuç; AŞK diye
bir şey yok!
En son ne zaman gerçekten sevdin? En son ne zaman hiçbir şey
beklemedin ilişkinden? En son ne zaman affettin? Ne zaman aradığın hiçbir
ihtiyacına cevap vermeyen sana uymayan sırf “O” olduğu için birini sevdin?
Aşka sahip mi olmak istiyorsun, doyumlu bir ilişki yaşamak
mı ? O zaman her şeyden vazgeçmeye hazır olmalısın! Egondan, yalnızlık
hissinden, can sıkıntından, cinsel dürtülerinden, beklentilerinden…
“Mum Gibi
erimiyorsa insan, yanıyorum dememeli. Yanmaktan korkuyorsa kişi, aşk kapısından
girmemeli. Ya kor yürekli olmalı insan, ya da kor barındıracak yürekli. “
Tuba Aydoğan
Yaşam Koçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder